Haiti’den Clairin romu, El Salvador’dan kahve, Slovenya’dan ayı etinden yapılmış salam, Hollanda’dan Waddenzee istiridyesi, Meksika’dan Tlaola Serrano acı biberi, Norveç’ten Geitost kahverengi peyniri, Birleşik Krallık’tan çiğ sütten yapılmış Stichelton, Japonya’dan Sansho biberi, Peru’dan Charapita biberinden yapılan salsa, Tanzanya’dan Moringa tozu, Şili’den kurutulmuş lama eti, İsviçre’den Vacherin, Ege’den Memecik zeytinyağı… 150 farklı ülkeden gelen delegelerin Torino’ya yanlarında getirdikleri ve tatma fırsatı bulduğumuz daha nice ürün; bu ürünleri sergileyen üreticiler ve küçük gıda topluluklarının İtalya’nın Torino kentinde birlikte geçirdiği beş gün.
‘Öyle bir toplantı organize etmeliyiz ki, dünyanın her köşesinden küçük ölçekte tarım yapan, toprağı işleyen çiftçiler bir araya gelsinler. Hepsini Torino’ya davet edelim. Tek yapmamız gereken onları buraya getirecek kaynakları yaratmak. Onlar zaten içeriği oluşturacaklar. Ve herkesin orada olmasını istiyorum. Sadece Avrupalıların ya da Amerikalıların değil; Afrika’nın ya da Güney Amerika’nın en ücra köşelerinde yaşayan; ve daha önce tarlalarını hiç terk etmemiş insanların gelmesini istiyorum. Önemli olan davet edeceğimiz herkesin üç ortak noktasının olması: emekleri ile biyolojik çeşitliliği destekliyor, dünyayla ve toprakla uyum içinde çalışıyor ve iyi gıda üretiyor olmalılar…’ [1]
Slow Food’un kurucusu ve harekete halen başkanlık eden Carlo Petrini, 2003’te bunları söyledikten sadece bir sene sonra, 130 ülkeden -köylüler, çiftçiler, balıkçılar, küçük gıda üreticileri, çobanlar ve göçebe halklardan oluşan- toplam 5000 insan Torino’da ilk defa bir araya geliyor. Güney Amerika Kızılderilileri ve dünya üzerindeki birçok çiftçi ve köylü tarafından kutsal sayılan Toprak Ana Pachamama’nın adıyla anılan Terra Madre, dünyanın en büyük uluslararası gıda organizasyonu haline gelerek, 2004’ten beri iki senede bir gerçekleşiyor. Geçtiğimiz ay Torino’da 12.si düzenlenen Terra Madre’ye ise bu kez Slow Food’un yerel ve ulusal ağlarından gelen 7000 delege katıldı.
Terra Madre’den ‘ne öğrenirim’ sorusuyla başlayan bu yazının aslında benim için çok bariz bir ana cevabı var. Bunu sadece fotoğraflara bakarak dahi görebilirsiniz. O da ‘bir aradalık’. Ne zaman ki onlarca, hatta yüzlerce farklı ülkeden, bambaşka kültürlerden, fakat toprağa karşı aynı sevgi, saygı ve emeği gösteren çiftçi, balıkçı, üretici, çoban, şef, öğrenci, akademisyen bir araya gelir; işte o zaman birşeyler sorgulanabilir, değişebilir ve statükoya alternatif bir duruş sergilenebilir. Slow Food’un kurucusu Carlo Petrini’nin Terra Madre’yle aynı adı taşıyan kitabında bahsettiği gibi ‘bu toplulukları bizler keşfetmedik; onlar hep oldukları yerdeydiler, biz sadece onların birbirleriyle tanışmasına vesile olduk.’[2]
Terra Madre’yi diğer birçok organizasyondan farklı yapan da işte bu ‘bir aradalık’. Birliktelikten ve paylaşımdan doğan gücün potansiyeli…Yönetmen Ermanno Olmi’nin Terra Madre (2009) belgeselinde, Rusya’da bulunan Biyodinamik Üreticiler Birliği’nden Friedrich Schumacher hislerini şöyle açıklıyor: ‘Toplantıya giderken kendimi yalnız bir savaşçı gibi hissediyordum, fakat eve geri döndüğümde bu his kaybolmuştu. Yerine sanki büyük bir hareketin parçasıymışım hissi gelmişti. Amacım değişmedi. Fakat tek fark – ki bu büyük bir fark- artık amacımın peşinden tek başıma gidiyormuşum gibi hissetmiyorum. Her gün kalkıp sevdiğim işi yapıyorum. Bu sevgiyi yaptığım her şeye yansıtmaya çalışıyorum ve bence benim ürettiğim ürünle konvansiyonel bir ürün arasındaki fark işte bu sevgiden ileri geliyor. Çünkü masanıza gelen yemekte sevgiyi görebilir, tadabilir ve hissedebilirsiniz.’[3]
Terra Madre’de karşılaştığınız üreticilerin birbirlerini tanımaları ve yalnız olmadıklarını hissedip birlikteliklerinden güç almaları Terra Madre’nin esas amaçlarından biri. Bir diğeri ise kendi emeklerinin gerçekten ne kadar değerli olduğunu başkalarının gözünden de görmeleri. Çünkü yalnız ve zor durumda kaldıklarında, emek vermeye canla başla devam edebilmeleri için onlara da -hepimize olduğu gibi- güvenli bir psikolojik liman gerekiyor. Terra Madre ağı işte bunu sağlıyor. Büyük üreticinin ‘kral olduğu’ bir sistemde küçük üreticinin, çiftçinin, tohum toplayıcısının, balıkçının da kendini ‘iyi’ hissettiği, ‘değerli’ hissettiği, ‘önemsendiği’ ve ‘sesinin duyulduğu’ bir uluslararası alan yaratıyor.
Carlo Petrini küçük üreticiyi, çiftçiyi ‘toprağın entelektüelleri’ olarak tanımlıyor. ‘Kadim bilgiyi koruyan ve bugüne taşıyan, dünyaya ve toprağa zarar vermeden iyi gıda üretmeyi sürdüren ve ‘gelişmiş’ ülkeler olarak bizim ‘tüketim’ tahtının önünde çoktan vazgeçtiğimiz değer ve pratiklere işte bu topluluklar sahip çıkmaya devam ediyor.’ [4]
Terra Madre’de beş gün boyunca delegeler bir yandan toplantılara katılıyor, bir yandan da orada bulunan diğer üretici ve katılımcılarla ‘keyifli’ vakit geçirme fırsatı buluyorlar. Çünkü keyif, gıdanın özünde var.
Terra Madre’ye katıldıkları her sene olduğu gibi, stantlarının önünde mütemadiyen kuyruk oluşan, kocaman ve bir o kadar da leziz istiridyelerini sergileyen yabani istiridye avcıları Wad Oesters, Hollanda, Almanya ve Danimarka’nın topraklarına komşu bir iç deniz ekosistemi olan Waddenzee’de geleneksel metotlarla avlanan 15 üreticiden bir tanesi. UNESCO tarafından 2009’dan beri Dünya Mirası olarak kabul edilen Wadden Denizi’nde faaliyet gösteren bu avcılar, av araçlarını motorlarla taşımak yerine sadece belli bölgelere sabitliyor, böylece hem biyolojik çeşitliliği koruyor, hem de deniz yatağına zarar vermiyorlar. Waddenzee’nin güzelim istiridyelerinin damağımızda bıraktığı lezzetin de kanıt oluşturduğu üzere ‘keyfin sorumluluk ve özveriyle el ele bulunamayacağı önyargısından kurtulmamız gerekiyor. Keyif ve sorumluluk hem birbirlerini tamamlayan, hem de daha yaratıcı bir yaşam perspektifini beraberinde getiren değerler.’[5]
Petrini, keyfin demokratik olduğunu iddia ediyor. ‘Yemek, yemekten alınan keyif birçoğumuz için belki de en kolay ulaşılabilir keyif. Keyifle yemek ise politik bir eylem. Keyif sadece elitist bir değer değil; herkes tarafından korunması, teşvik edilmesi gereken bir haktır. Fakat keyfin de sorumluluk getirdiğini unutmamak gerekir.’[6] Terra Madre’de karşınıza çıkan istiridyeler, peynirler, şarküteriler, sebzeler, otlar, romlar ve yemekler belli ki ‘satılmak’ ve ‘tüketilmek’ için değil, keyifle ‘yenmek’ için üretiliyorlar. Onların her biri ‘ürün’den önce ‘yemek’. Ve aslında sırf bu bile Terra Madre’de büyük bir ‘fark’ındalık yaratıyor; ve daha demokratik bir gıda sisteminin olasılığına işaret ediyor.
Terra Madre’ye ilk kez katılıyorsanız eğer, ilk anda gördükleriniz sizi yanıltabilir. Nitekim Torino’nun Lingotto fuar alanında ve Terra Madre organizasyonunun yanı başında yer alan Salone del Gusto etkinliği, artizan İtalyan üreticileri için gerçekten de ürünlerini sergileyebilecekleri, yeni müşteriler ve yeni tedarikçiler kazanabilecekleri, bir yandan da İtalyan yemek kültürünün belkemiğini oluşturan yüzlerce geleneksel ürünün hem lokal hem de uluslararası bir kitleyle buluşacağı beş gün süren dev bir pazaryeri gibi görünüyor. Fakat bilmelisiniz ki; karşınızda gördüğünüz, kokladığınız, tadına baktığınız, damağınızda kalan her bir lezzetin arkasında toprağa saygılı, tüketim toplumunun dayattığı ‘daha çok, daha hızlı’ ve açgözlü üretime karşı duruş sergileyen, toprağın ve bizlerin kolektif, kültürel hafızalarımızı koruyan insanlar; çiftçiler, köylüler, yetiştiriciler duruyor. İşte o farkındalıkla ağzınıza attığınız her bir lokma, her bir parça daha lezzetli geliyor; onu bitirmek, tüketmek için acele etmiyorsunuz, tadını çıkarıyorsunuz.
Ve ne zaman ki gerçek hayatınıza geri dönüyor, ve gıda konusunda bir seçim yapıyorsunuz; ‘bu peyniri buradan değil, şu peyniri şu üreticiden alacağım; ya da artık daha az tüketeceğim’ diyorsunuz; işte o zaman siz de toprağa, doğaya, insana, ve geleceğimize dair bir taraf seçiyorsunuz. Terra Madre’nin toplulukları ‘satmak’ için değil ‘yemek’ için üretiyor, topraktan çalmadan toprağı işliyor ve küresel gıda sisteminin bir tarafında duruyorlar.
Peki siz kimin tarafında duruyorsunuz?
#FOODFORCHANGE
Fotoğraflar: Alessandro Vargiu / Archivio Slow Food
NOTLAR:
[1] Petrini, Carlo (2009) ‘Terra Madre: Forging a Global Network of Sustainable Food Communities’ Vermont: Chelsea Green Publishing, s.2
[2] Petrini, C. (2009), s.15
[3] Petrini, C. (2009), s.18
[4] Petrini, C. (2009), s.14
[5] Petrini, C. (2009), s.50
[6] Petrini, C. (2009), s.51