‘28 Mayıs 1871
Fontaine au Roi sokağı hasta bakıcısı
Kahraman yurttaş Louise’in anısına’
Jean-Baptiste Clément, yukarıdaki ithaf cümlesi ile başlatır, aşağıdaki dizelerle biten şiirini.
“Seveceğim daima kiraz zamanlarını
Kalbimde açık bir yara gibi taşıdığım o zamanı
Talihin sundukları
Asla dindiremeyecek acımı
Seveceğim daima kiraz zamanlarını
Ve yüreğimde sakladığım anısını…”
(çev. Güven Güner)
‘Les Temps des Cerises’ (Kiraz Zamanı) adını taşıyan şarkı, Paris Komünü’nden önce yazılmış, fakat Komün günlerinde dilden dile dolanan bir marş haline gelmiş. Haklı olmanın galip gelmeye yetmeyeceğinin tarihsel bir kanıtı olan Paris Komünü’nün bu marşı, bir şarap geleneğinde yaşamaya devam ediyor.
Her yıl Kasım ayının üçüncü perşembesi piyasaya çıkan taze şarap ‘Beaujolais Nouveau’yu içerken bu şarkıyı söylemek, Beaujolais bölgesinin adetlerinden biri halini almış zamanla. 1789 yılında Cumhuriyetçiliğini en erken ilan eden bölge olan Beaujolais’ye de, şarap adeti olarak bu yakışır herhalde.
Bu bölgede üretilen taze şaraplar bugün dünya çapında büyük üne sahip. ‘Beaujolais Nouveau’ olarak adlandırılan bu şaraplardan yılda yaklaşık 70 milyon şişe üretiliyor ve bunların yaklaşık 35 milyonu yurtdışına satılıyor. Bu sayının, Türkiye’nin toplam üretimine eşit olduğunu belirtmek isterim.
Bu şarabın en önemli alıcılarından biri ABD, çünkü Şükran Günü’nde yenen hindi ile çok iyi bir uyum sağlıyor. Beaujolais Nouveau, ABD’de Kasım ayının dördüncü perşembesi kutlanan Şükran Günü’nün neredeyse resmi içeceği haline gelmiş durumda.
Beaujolais Nouveau’yu diğer şaraplardan ayıran en önemli özellik ise farklı üretim yöntemi ve bu yöntem sayesinde kazandığı özel lezzetler.
Bildiğimiz, tanıdığımız şarapların üretiminde maserasyon işlemine, üzümler sapları ayrılıp çatlatıldıktan sonra başlanır. Böylelikle şaraplar sevdiğimiz o kırmızı rengine kavuşurlar. Fakat bu bölgede şarap üreticileri, geleneksel olarak, ‘karbonik maserasyon’ denen bir yöntemle, çok farklı bir şarap üretiyorlar. Üzümleri olduğu gibi tanklara koyuyor, tankları karbondioksit gazı ile dolduruyorlar. Bu sayede, mayalanma tanelerin içinde başlıyor ve maserasyon da aynı anda gerçekleşiyor. Böylece, parlak kırmızı renkli, muz, kiraz, pamuk şekeri aromalı, bol meyveli, düşük tanenli ve düşük asitli, yani çok rahat içimli ve lezzetli şaraplar ortaya çıkıyor.
Fakat tüm dünyada bölgenin adını duyuran, ‘Beaujolais Nouveau’ yani taze Beaujolais olmuştur. Her yıl aynı tarihte, dünyanın birçok yerinde, taze şarabın gelişi, ‘Beaujolais geldi’ posterleri ile şarap severlere müjdelenir.
Bu şarapların dünyaca ünlü olmasını sağlayan en önemli etken, Georges Duboeuf adlı firmanın doğru pazarlama hamleleri olmuşsa da, esas ünlenme hikayesi 1940’lı yıllara uzanır. Bu çok da kaliteli sayılmayan şarap, ününü, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Paris’ten, tarafsız bölge ilan edilen Lyon’a kaçan gazetecilere borçludur. İşgal sırasında bolca tükettikleri Beaujolais Nouveau şaraplarını sürgün anısı olarak Paris’e götürdüklerinde, bir modayı da başlatmış oldular.
Bu moda tüm dünyada bir şarap bayramı olarak algılanmakta ve pek çok ülkede aynı yöntemle benzer şaraplar üretilmekte. İspanya’da ‘vino nuevo’, İtalya’da ‘vino novello’, Portekiz’de ‘vinho novo’ olarak adlandırılan bu şarap, ülkemizde ‘primeur’ adı ile çıkıyor.
Yalnız Beaujolais/primeur şarapların çok büyük bir kusuru vardır. Çok lezzetli meyveli ve rahat içimli olan bu şaraplar, birkaç ay içinde bu özelliklerini yitirirler. Bu nedenle, piyasaya çıkar çıkmaz içilmelidirler.
Geçen koca bir bağbozumu döneminin ilk mahsulü olan bu şaraplar, hem biten bağbozumunun hüznünü ve yorgunluğunu, hem de gençliğin lezzetini taşırlar. Bu nedenle, kalitesine takılmadan, kestane ile, hindi eti ile, ya da tek başına keyifle içilmesi, tarafımdan tavsiye edilir.