KARAKIŞIN SONU, DOĞANIN CANLANIŞI: NEVRUZ

Nevruz der ki, ben nazlıyım, Sarp kayalarda gizliyim, Mavi donlu, gök yüzlüyüm, Benden âlâ çiçek var mı?

Âşık Veysel
‘Sultan Nevruz’. İllüstrasyon: Tansu Köprülü /Gasterea

Dünyanın en eski bayramlarından biri olan Nevruz, dini bir bayram olmaktan öte bir halk bayramıdır. Gecenin ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü birçok topluluk tarafından yılın ilk günü kabul edilir ve ‘Yeni Gün’ olarak adlandırılır.

Farsça “nev” yani yeni, “ruz” yani gün anlamına gelen kelimelerin birleşmesiyle oluşan ‘Nevruz’ tabiri ise bugünü kutlayan toplulukların İslam’ı kabulünden sonra Yeni Gün’ün yerini almıştır (Kafkasyalı, 2005)

Yeni gün geleneğinin Sümerlere kadar dayandığı söylenir. Sümer efsanesine göre kışın bereket tanrısı Temmuz’un ölümü ile tabiat da kış uykusuna girer. Mahsul, bereket Tanrıçası İnna-İştar, Temmuz’u ölüm Tanrısı Nergal’in yeraltı dünyasından kurtarır. Temmuz’un kurtulmasıyla doğa tüm güzelliğiyle yeniden canlanır. Temmuz’un kurtuluşu ve doğanın canlanması halk tarafından kutlanmaya başlanır (Kafesoğlu,2015). Temmuz, mitolojik olarak “Attis”, İbranilerde “Adon”, Yunanlılar’da ise “Adonis” olarak bilinirken, bu efsane Türklerde de Ölen-Öleng adı ile kendine yer bulmuş. (Mustafayev, 2013).

Çin kaynaklarına göre Türk tarihinde Nevruz kutlamaları ilk olarak Hunlarda görülür. 21 Mart tarihinde hazır yemeklerle kıra çıktıkları, bahar şenlikleri yaptıkları aktarılır. Bu bahar şenliklerindeki bir takım adet ve geleneklerin günümüz Nevruz geleneklerine benzediği, aynı geleneklerin Hunlardan sonra Uygurlarda da görüldüğü söylenir. Yine Selçuklu Devletinin hükümdarlarının da, saraylarında Nevruz Bayramı adında şenlikler düzenlediği, özel yemekler pişirildiği, hediyeler alınıp verildiğinden de söz edilir. Osmanlı’da ise 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Nevruz geleneği, millî bir özellik kazanır. Meşrutiyet sonrası gelişen Türkçülük düşüncesi, bir takım sembolleri ön plana çıkarınca, Nevruz kutlamaları da Ergenekon destanından hareketle ‘Ergenekon günü’ olarak kutlanmaya başlanmış. Hatta, 20. yüzyılın başında Osmanlı’ya yön veren İttihat ve Terakki, bu bayramı bütün ülkede devlet erkanının da katıldığı bir resmi tören haline getirmiştir. Nevruz ile ilgili tarihi bilgiler ise, Kutadgu Bilig, Divan-ü Lügatit-Türk gibi Türk kültürünün ilk yazılı kaynaklarından başlayarak Bîrûnî’den, Nizâmü’l Mülk’e, Melikşah’dan Uzun Hasan’a uzanan çizgide, Çin kaynaklarında da kendine yer bulur (Karaman, 2008).

Nevruz Kürtler için bayram günüdür. Kawa adlı bir demircinin zalim yönetici Dahhak’ı yendiği gün olan rivayet edilen bugün, büyük bir coşkuyla kutlanır. (Rayman)

Özelikle Alevi Kürtlerin inançsal bayramı sayılan ve tüm Mart ayına yayılan “Hawtemal, Hautemal, Houtemal, Haftemal” adlarıyla bilinen bahar bayramı kutlamaları yapılır. Cejna Heftemal Mart ayının ilk perşembesi, Heftemal Werti Mart ayının ikinci perşembesi, Heftemal Pile mart ayının üçüncü perşembesinde gerçekleştirilir. Cejna Hefemal’de renk renk yabani çiçekler toplanır ve bunlardan “şilan” adı verilen çember yapılır. Kadın, erkek, çocuk o gün yıkanıp süslenerek üç kez bu çemberin içerisinden geçer. Böylece yılın bütün dertlerinden, sorunlarından kurtulunacağına inanılır. Aynı zamanda bu üç perşembe sırayla cemrenin toprağa, suya, havaya düştüğü günleri de temsil eder. (Sezer, 2019; Yalgın, 2019)

Enteresandır ki; aslen bir doğa bayramı olan Nevruz’un, soğuk kışla sıcak baharı yaşamayan halklarda kutlanmadığını görürüz. Nevruz mitlerinin kökeninde kış ile ilkbaharın savaşı yer alır. Nevruz, ölümden dirilmeye, yeniden can bulmaya, kötülüklerden arınmaya, mundardan temizlenmeye, çileden olgunluğa geçiş gibi mitolojik benzetmelerle süslüdür.

Bu toprakların mitolojik simgelerinden ateş ve suyun önemli izlerini Nevruz’da da görürüz. Ateşin arındırıcı, koruyucu işlevi olduğuna inanılır. Nevruz günü yakılan ateş ve üzerinden atlama gelenekleri bu bağlamda bakıldığında yeni yıla arınarak, eski yılın bütün olumsuzluklarından kurtularak girmeyi temsil eder. Ebedi yaşamı ve diriliği simgeleyen su sembolü ise Nevruz geleneğinde bayramın ilk günü şafak vaktinde pınardan veya akar sudan eve getirilen su ile yıkanmak, evi temizleyerek yeni başlangıç olarak kendine yer bulur (Bayat, 2008).

Günümüzde Nevruz, “Mart Dokuzu”, “Sultan Nevruz”, “Sultan Navrız”, “Nevruz Sultan”, “Yürük Bayramı”, “Mesir Bayramı”, “Mart Bozumu”, “Yumurta Bayramı” adlarıyla eskisi kadar yaygın olmamakla beraber kutlanmaya devam edilmektedir (Kafkasyalı, 2005).

Güney Doğu Anadolu’da, Nevruz sözcüğünün başına bir de “sultan” sıfatı getirilir. Bu bölgede “Sultan Nevruz/Sultan Navrız”, 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gecedir. Bu gece, belli olmayan bir saatte gökyüzünde görülen güzel kızın adı Sultan Nevruz’dur. Başka bir inanışa göre Nevruz, ayağında halhal bulunan kuş kılığına girmiş bir erendir. Nevruz’un gökyüzünden geçtiği saatte uyanık olup onu görenlerin bütün isteklerinin kabul olacağına inanılır (Rayman).

Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Hüsnü Baba, Nizami, Fuzulî, Tusi, Nev’î Efendi, Nef’î, Nedim, Hüseyin Suad ve Mehmet Akif, Namık Kemal, Sehriyar, Mahdumkulu’nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini “Nevruziye” veya “Bahariye” denilen şiirlerle kutladıkları da bilinir (Mustafayev, 2013).

Nevruz Sofraları

Nevruz sofralarında olmazsa olmazları semeni ve birazdan bahsedeceğimiz yedi sin dışında pilav, boyalı yumurtalar, tatlılar, şekerlemeler, kuru meyveler gibi yöreye göre değişen yiyecekler bulunur. Nevruz kutlanan tüm coğrafyalarda “semeni, sümölök, sümelek” gibi farklı isimlerle anılan, temelinde arpa, buğday veya darı filizlerinin Nevruz sofralarının en önemli süsü olduğundan bahsedilir. Nevruzdan 15 gün önce hazırlanmaya başlanan bu filizlerden yemek, helva ve şekerler yapılır.

Nevruz sofralarının bir başka ortak noktası ise “Yedi Sin” dir. Fars kültürünün etkisinin görüldüğü Yedi Sin, çeşitli niyetler için sin harfi ile başlayan yedi çeşit meyve, sebze ve eşyanın sofraya konması ritüelidir. Bunlar genelde, “su” (aydınlık), “sumak” (bereket), “sarımsak” (sağlamlık), “semeni” (ümit), “sirke” (damak tadı), “sikke” (varlık), “saat” (uzun ömür) niyetiyle sofraya konur (Kafkasyalı, 2005).

Osmanlı’da Nevruz Gelenekleri

Nevruz geleneklerinin Osmanlı Dönemi’nde de önemli bir yeri olmuş. Nevruz Osmanlı’da gerek devlet yöneticileri tarafından sarayda, gerekse halk tarafından kutlanır. Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçili aşireti mensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak burada bayram yaptıkları bilinir. Padişahın halkın bayramını kutladığı, şenliklerde bulundugu gün olması sebebiyle, bu günün “Nevruz-ı Sultanî” adını aldığı da söylenir (Mustafayev, 2013).

Osmanlı Sarayı’nda Nevruz’dan bir gün önce Eczane-i Hümayun’da hekimbaşları tarafından özel bir törenle üzerine altın tozu dökülmüş kırmızı renkte Nevruz macunları hazırlanırdı. Nevruziyyelerin hazırlandığı bu geceye ise “Od Gecesi” denirdi. Od Gecesi’nde Bostancıbaşı, Hayalbaz, Hokkabaz, İncesaz takımı çağırılarak helvahanede sabaha kadar şenlik düzenlenirdi. Hazırlanan macunlar özel kaseler içerisinde üzeri tüllerle sarılır, günün koç burcuna hangi saat, dakika ve saniyede gireceği yazan Nevruziye Kulağı denilen kağıt iliştirilerek gümüş tepside hanedan üyerine ve sarayın ileri gelenlerine dağılırdı.  Nevruziye Kulağında takdim edilecek kişiye övgüler ve dualar da bulunurdu. Gümüş tepside ayrıca s harfi ile başlayan; susam, süt, simit, su, salep, safran ve sarımsak bulunurdu. Bu gıdaların aç karna yenilmesi durumunda şifa olacağına inanılır, nevruz şekeri ardından da su, gül veya limon şerbeti içilirdi. Nevruziyye macunlarını hazırlayan hekimbaşına çeşitli hediyeler verilir ve kendisine bizzat padişah tarafından kürk giydirildi (Gedük, 2019).

1720 şenliğinde padişaha sunulan hediyeler arasında mücevherli Çin porseleni; aynı dönemde ‘Nevruziyyelik’ olarak adlandırılırdı. Kaynak: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi; Surname-i Vehbi’den ayrıntı.

Nevruz günü müneccimbaşı yeni yılın takvimini padişaha sunar ve padişahtan bahşiş alırdı. Yine Nevruz gününde “Nevruzziye Peşkeşi” adıyla sadrazam tarafından padişaha değerli kumaşlar, atlar, silahlar hediye edilirdi.

Sarayda hazırlanan “Nevruz-ı Sultani” macununda; karanfil, yeni bahar, zencefil, zulumba, karabiber, krem terinartar,kişniş, havlıcan, kebabiye, hindistan cevizi, anason, hıyar-ı şembih, eyi eakız, zafran, darçm, ud-ül kahar, çöpü çin, hardal, ekir, çivit, meyan balı, tiryak, san Halil, raziyane, kimyon, zendecav, darçm çiçeği, hindistan çiçeği, çörek otu, darı filfil, ravend, limon tuzu, kakule, şamh, vanilya, teke mersini tohumu, portakal kabuğu, şeker, mai leziz gibi çok çeşitli  baharat ve otların kullanıldığı da ayrıca aktarılır (Gedük, 2019)

Nevruziyye macunun Mesir macununun da atası olduğu da söylenir. Rivayete göre I. Selim’in eşi ve aynı zamanda Kanunu Sultan Süleyman’ın annesi olan Hafsa Sultan hastalanır. Hafsa Sultan’ın Manisa’daki özel hekimi Merkez Efendi kendisine içerisinde nevruziyye macununa benzer şekilde kırk çeşit baharat bulunan, bugün mesir macunu olarak andığımız macunu hazırlar. Hazırlanan macunla şifa bulan Hafsa Sultan macunun halka da dağıtılması fermanını buyurur. “Şevk, seyr, sürür, sevinç” anlamlarına gelen Mesir Macunu, Manisa’da her yıl bahar başlangıcında şifa niyetiyle dağıtılmaya devam eder (Ünver).

Saray haricinde ise Nevruz’dan birkaç gün önce eczacılar da içeriği yalnızca kendileri tarafından bilinen macunlar hazırlar, kulplu küçük çay bardaklarına veya fincanlara koyarak müşterilerine ve mahallenin kibar zenginlerine yollar, bahşiş alırlardı. Evlerde de macunlar çeşitli ritüellerle tüketilirdi. Bu ritüeller ise genel olarak şöyle bir sıra izlerdi: Eczaneden gelen macunlarla birlikte bir tepsiye Arapça sin harfiyle başlayan süt, simit, sukker, salep, sirke, soğan semek (balık) veya sefercil (ayva) konur. Evin efendisi önüne getirilir, geri kalan ev halkı tepsi etrafında diz çöküp oturur. Evin efendisi herkesin önünde tepsidekileri birer fincan ile herkese dağıtır. Güneşin gün dönümü saatinde öğle vakti koç burcuna geçtiği an beklenir. Vakit geldiğinde evin beyi buyur eder; önce macundan sonra yedi sinden yenir ve yeni yılın mutlu, huzurlu geçmesi için dualar eden evin efendisinin eli öpülerek merasim sona ererdi (Mustafayev, 2013).

Nihayetinde, milattan önce 3. yüzyıldan günümüze kadar çeşitli coğrafyalarda kutlanan Nevruz’un etnik veya coğrafi aidiyeti üzerine değil, barındırdığı anlamlar üzerine düşünülmeli. Büyük çile olarak adlandırılan 20 Aralık – 30 Ocak olarak tarihlenen, kırk gün süren ve ardından 1 Şubat – 20 Şubat arasında tarihlenen, yirmi gün süren küçük çile olarak olarak anılan kış sonunda bitti. Şimdi dertlerden kurtulma ve bahara kavuşma günü.

Tabiatın canlandığı, bütün varlıkların uyandığı, bereket ve bolluk sembolü Nevruz kutlu olsun.

Kaynakça:

Bayat, F. (2008). Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Bağlamlda Yengi Kün (Nevruz): Mitolojik Olgudan Mitolojik Kurguya. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 139-148.

Gedük, S. (2019). Topkapı Sarayı2nda Nevruz Geleneği ve Nevruziyyelikler. Yemek ve Kültür, 100-106.

Kafesoğlu, İ. (2015). Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat.

Kafkasyalı, A. (2005). Türk Dünyasında Nevruz Geleneğine Toplu Bakış., (pp. 150-172). Erzurum.

Karaman, R. (2008). Anadolu’da Nevruz Kutlamaları. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 120-145.

Mustafayev, B. (2013). Adriyatik’ten Çin Seddine Uzanana Nevruz Geleneği. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 61-73.

Rayman, H. (n.d.). Nevruz ve Türk Kültüründe Renkler. Milli Folklor, 10-15.

Sezer, S. (2019) İstanbul’un Eski İkramları, Oğlak Yayınları, İstanbul.

Ünver, S.A. Türkiye’de Nevruz ve Nevruziye.

Yalgın, E. Tarihsel Bağlamda Reya/Raya Heqi, İnancında Kutsal Günlere Kısa Bir Bakış.

 

Kapak İllüstrasyonu: Tansu Köprülü / Gasterea için üretilmiştir. 
BÜŞRA SAĞLAM

Tohumdan tabağa tüm serüvenin meraklısı. Kendine yetebilmeyi seven; ekmek, turşu, peynir ve tüm fermente dönüşümlere hayran bir kimyager aşçı, en çok da öğrenci.