NOSTOS: GAZOZUN HATRI

Gazoz. Mahallelerde oynanan maçların ödülü, çay bahçelerinde buluşmaların sebebi ve sonucu, hamam ritüellerinin vazgeçilmezi, Yeşilçam filmlerinin belirli karakterlerle özdeşleşen ikonik figürü.

Hikayesi olan veya hikayelere vesile olan nostaljik tatlara dönüp baktığımda görüntüsü, tadı, kokusu, ihtiyaç anında serinliği ve sesiyle tüm duyulara hitap eden bu lezzet hep öncelikli olarak dikkatimi çeker. Tabii şehirden şehre ismi, cismi, hatta tadı dahi değişir. Fakat tüm çağdaş versiyonlarına inat, buram buram nostalji kokan basit bir şişe gazoz nasıl olur da tüm duyuları böyle harekete geçirir?

Gazozun hikayesine herhangi bir gazlı içecekten çok daha fazlası olduğunu bilerek başlamak gerekiyor. Nitekim bir kapağın altında kim bilir kaç neslin hatıralarını barındıran bir üründen bahsediyoruz. Bir şişesi için maçlar yapan, içtikten sonra kapaklarını saklayan çocukların, çay bahçelerinde gazozlarının etrafında sohbet eden sevgililerin, yazlık sinemada film izleyenlerin, gazozu leblebisiz tüketemeyenlerin hikayesi bu aslında. O dönemlerin çok sonrasında doğmuş olsam da, yerel bir gazoz içtiğimde bana bile hayaller kurdurur, yaşamadığım anıları sanki gözümün önüne getirir.

NOSTOS: GAZOZUN HATRI
Sevda Gazozcusu’nda koleksiyonculuğa kışkırtan gazoz kapakları.

Günümüzde, Anadolu’nun farklı şehirlerinden, yörelerinden gelen gazozlar uluslararası devlerin hüküm sürdüğü bir dünyada varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Cumhuriyet döneminin ilk gazozlarından Safranbolu menşeili Bağlar Gazoz, Eskişehir’de 100 yılı aşkın süredir üretilen Laçin Gazozu, Niğde’nin Fertek Gazozu, Yudum, Zaman, Neşen, Tekir, Servet, Bor Gazozları ve daha nice farklı isimde, farklı yörenin ve şehrin bir kültürü bu.  Kaynakları incelediğimizde, kesin bir tarih olmamakla birlikte gazozun ülkemize 1890’lı yıllarda Osmanlı döneminde geldiğini görüyoruz. Öncelikle maden suyuyla birlikte ithal olarak giriyor. Zaten dönemin vazgeçilmez tatlarından olan şurup ve şerbetler sebebiyle tatlı içecekleri seven halkın gazozu kabullenmesi de zor olmuyor. Yerli üretim yapmaya karar veren girişimcilerin adımlarıyla da asıl hikaye başlıyor. İş adamı Aleksandr Mısırlıoğlu ve ortakları Ligor Bazlamacıoğlu ile Leon Şor tarafından Beyoğlu’nda ilk gazoz imalathanesi kuruluyor[1]. Mısırlıoğlu adıyla satışa çıkarılan ilk gazozu Hasanbey, Hürriyet, Neptün gibi gazozlar takip ediyor[2]. Kısa zamanda sevilen bir alışkanlık haline gelen bu furyayı Anadolu şehirleri takip etmeye başlıyor ve böylece yerel gazozlar ortaya çıkıyor.

Önceleri daha ilkel yöntemler kullanılırken yeni denemeler ve makineleşme süreciyle üretim daha kolay bir hal alıyor. Standartlar tutturulduktan sonra sayısını bilemediğimiz kadar gazoz çeşidi üretiliyor ülke çapında. Cumhuriyet sonrası dönemde de devam eden gazoz bir noktada pazara giren yabancı markalarla yüzleşiyor. Tutunamayanlar birer birer eksilirken, şirketleşmiş ürünler piyasada yükselmeye başlıyor. Yediden yetmişe herkesi etkisi altına alan kolalı içecekler dönemi de bu sıralarda resmen başlıyor.

Günümüze geldiğimizde bahsi geçen dev isimler etkisini hala sürdürse de, daha stabil bir çizgide gittiklerini söylemek mümkün. İyi haber şu ki; bu asitli içeceklerin yükselişinde sessizce kenara çekilen yerel gazozlar son yıllarda büyük bir atılıma geçti ve ilgi artmaya başladı. Bunda genç neslin yeni tat arayışının, eskiye duyulan özlemin ve nostaljik şişe tasarımlarının ikonik bir ürün haline gelmesinin de etkisi büyük. Yakın zamanda bu özlemle kurulan Beyoğlu Gazozu’nun aldığı tasarım ödülü de nostaljiye atıfta bulunan tasarımlara olan ilgiyi kanıtlıyor adeta. Gazozun ülkede ilk üretildiği semtin simgesi sayılan Galata Kulesi şeklindeki şişe tasarımlarıyla geçen yıl Red Dot Tasarım Ödülü’nü alan marka bir bakıma geçmişle şimdi arasında güzel bir köprü kurmayı başardı.

Peki nasıl erişiyoruz tüm bu yerel gazozlara? İstanbul’un geçmişten günümüze kalan ender gazozlarından Çamlıca dışında bahsettiğimiz bu yerel tatları kolayca bulmak mümkün mü? Ülkenin farklı yerlerinde üretilen gazozların elbette ki yerinde içmek ayrı bir keyif; ama uzaklara gitmek her zaman pek de kolay olmuyor. Neyse ki İstanbul’da hala eski lezzetleri, içinde nice hikayeler barındıran kültürleri yaşatmak isteyen mekanlar var. Bu sayede bir gazoz kapağını açarak altındaki anılara kapılmak, nefis aromasını koklamak ve kim bilir belki bitirince kapağını saklamak halen olanaklar dahilinde. Beyoğlu’nun ara sokaklarının birinde konuşlanan Avam Kahvesi ve Vefa semtinde, meşhur bozacının tam karşısında yer alan Sevda Gazozcusu zamanda yolculuk etmek, çocukluk anılarını hatırlamak ve ülkenin dört bir yanında üretilen yerel gazozları tatmak için meraklılarını bekliyor. Yolu Ege dolaylarına düşenler için de İzmir’den her detayı nostaljik olan minik bir öneri var: Münire. Gazoza odaklanmış bu mekanların dışında son yıllarda açılan minik kahve dükkanları ve kafeler de artık dolaplarında buz gibi yerel gazoz bulundurur oldular. Belki artık gazozuna maçlar yapılmıyor, çocuklar heyecanla kapağın açıldığı anı beklemiyor. Fakat hatırlayanların zihinlerinde gazozun hatrı kalır.

Notlar:

[1]  https://www.beyoglugazozu.com/gazozun-tarihesi

[2] http://www.drinktech.net/makaleler/turkiyede-gazozun-tarihi_54.html

 

Fotoğraflar: İbrahim Karadeniz
Sevda Gazozcusu’nda çekilmiştir. 

 

DENİZ ÖZDAĞ

Keşfetmeyi, tatmayı ve bunları yazarak paylaşmayı seven bir seyahat tutkunu. Geçmişten gelen tüm mekanlar, tatlar, kitaplar ve müzikler onu heyecanlandırıyor. Nostalji yaşamaya aşık ama anı yaşamanın da en kıymetlisi olduğunu iyi biliyor.