KANLI, CANLI MARY

Domates suyu, votka, Tabasco, Worchestershire sosu, limon suyu, kereviz tuzu, karabiber ve paprikanın karışımından oluşan klasik kokteyl, nam-ı diğer Bloody Mary’nin hikayesi; Levon Bağış’ın kaleminden.

Kokteyller ile alakalı anlatılan pek çok ortaya çıkış hikayesi var. Horoz kuyruğundan ya da yumurta kabından adını aldığı iddia edilir. Kelime kökeni açısından bakarsanız her ikisi de gayet akla yatkın isimler olsa da kokteyl, eldeki malzemelerle yeni bir tat yaratmak diye özetlenebilir. Bu yeni bir tat yaratma arayışından dolayı son yıllarda kullanılan miksoloji tabiri de moda olmasının dışında bence kokteyllere daha bir yakışıyor.

Kokteylin hazırlanış sürecini miksoloji olarak adlandırdığınız anda ise bu muamelenin tarihi birden binlerce yıl öncesine uzanmaya başlıyor. Yıllar önce arkeologlar tarafından Philadelphia Antik Kentinde (Alaşehir) yapılan kazılarda bulunan Demir Çağı’nın en büyük içki kapları setinden elde edilen kalıntılar incelendiğinde, şölende servis edilen içkinin bira, şarap, bal birası ve bazı baharatların karışımından oluştuğu ortaya çıkmıştı. Belki tam manasıyla bir kokteyl olarak adlandırılmasa da, karışım içkilerin tarihinin sandığımızdan daha eski olması ihtimalinin, bu bulgular ışığında pek de yersiz olmadığını düşünüyorum.

Klasik tüm kokteyllerden keyif alsam ve yaratıcı barmenlerin elinden müthiş lezzetler ortaya çıksa da; benim için kokteyl dünyası ikiye ayrılıyor; Negroni ve diğerleri. Negroni başlı başına ayrı bir konu; fakat diğerleri dediğim sınıftan ayırdığım başka bir kokteyl daha var; o da Bloody Mary.

Bir Kokteyl Olarak Bloody Mary

Bloody Mary 1920’lerde ilk defa üretilen ve 30’lu yıllarda son halini alan bir kokteyl. Kokteylin yaratıcısı Paris’teki Harry’s New York Barın efsanevi barmeni Fernand Petiot. Bolca sek votkanın içildiği bir akşam, artık sek votka içmek istemeyen barmenin kendi barına gidince içtiği votkayı domates suyu ile seyreltmesi ile ortaya çıktığı anlatılıyor pek çok kaynakta. Tabi mevzu sek votka içmek olunca da geçtiği yerin bir Rus lokantası olduğu da anlatılıyor. Gerçekten hal böyle mi olmuştur yoksa bu rivayet neredeyse 100 sene önce yaratılmış bir kokteyl için sonradan yazılmış hikâye midir bilemiyoruz ama; bu kokteylin adının kaynağı ile de alakalı hikayeler de var. Roy Barton adlı bir Amerikalı müşterinin memleketinde bıraktığı kız arkadaşının Mary olan adından, ya da Chicago’daki bir barın adından esinlenildiği iddiaları da var. Fakat daha enteresan ve kanlı başka bir iddiada kokteylin isminin 16. yüzyılda Protestan katliamları nedeniyle ‘Bloody Mary’ adıyla anılan İngiliz Kraliçesi Mary Tudor’dan ilhamla konulduğu da söyleniyor. 

Bloody Mary’nin yaratıcısı barmen Fernand Petiot, New York St. Regis Otelinin barında.

Bloody Mary,  votka ve domates suyu karışımı olmaktan bugünkü muhteşem haline hemencecik gelmiyor. 1920-1933 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan büyük içki yasağı sonrasında içki serbest bırakılınca ülkede ciddi bir kokteyl barı modası başlıyor. Bu moda sayesinde Paris’ten New York St.Regis Oteli’nin barına transfer olan Petiot, bu yeni mekanında eski kokteylini mükemmelleştiriyor. Sadece votka ve domates suyu yerine içerisine Tabasco ve Worcestershire sosu ekliyor. 

Tabasco’nun acısı, domates ve Worcestershire sosun ‘’umami’ patlaması, özel alerjisi olmayan her insanoğlunun hoşuna giden bir lezzet olarak karşımıza çıkıyor. Tabi tüm bu lezzet bombardımanına kereviz sapı da bir tüy dikiyor; ki bu kereviz sapı kullanımının da ayrı bir hikayesi var. 1960’lı yıllarda Chicago’nun Ambassador  East Hotel’in barmeninin kokteylin yanında servis edecek karıştırıcı bulamadığı için kereviz sapını kullanmaya başladığı rivayet ediliyor. Yine doğru mu bilmiyorum ama kereviz sapı seçiminin epey şanslı bir seçim olduğu kesin. 

Kokteylin bu son halinin en ağır top iki oyuncusu Tabasco ve Worcherstershire sosları da kendi hallerinde epey müthiş karışımlar. 

Tabasco 150 yılı aşkındır aynı reçete ile üretilen bir acı sos; ama sadece bir sos değil.  Lousiana biberlerinin ezilip üç yıl boyunca Bourbon fıçılarda fermente edildikten sonra sirkeyle karıştırılmasıyla üretilen gastronomik  bir şaheser. Birçok şaraptan daha uzun ve standart bir İskoç viskisi kadar meşe fıçıda vakit geçiriyor. Bu sayede sadece acı değil çok boyutlu bir lezzet ortaya çıkıyor.

Worchestershire sosunun tarihi ise 1830’lu yıllara dayanıyor. John Lea ve Wiliam Perrins adlı ikili, Sir Marcus Sandy’nin isteği üzerine bu sosu üretmeye başlıyorlar. İçerisinde ne ararsan var: Soğan, sarımsak, hardal, kırmızı biber, karabiber, zencefil, tarçın, karanfil, kakule, pekmez, demirhindi, tuz, köri ve en önemlisi ançüez…

Benim için Bloody Mary’i diğer kokteyllerden ayıran özelliğine gelince; bu karışımın tam bir ‘ertesi gün’ ilacı olması. Eğer akşamdan kalmaysanız, meyve ve sebze bazlı olduğu için mideye iyi gelecek, tuz ve diğer baharatlar sayesinde mineral almanıza yardımcı olacak ve sizi biraz rahatlatacaktır diye düşünülüyor. Uzun geçen gecelerin sabahında Bloody Mary içmek gerçekten bu anlattıklarıma yarar mı bilmiyorum ama en azından ben bu kokteyli öğleden önce içtiğimde kendimi iyi hissettiğimi biliyorum. 

Bu akşam kalmalığa iyi geldiği efsanesi yüzünden de yılbaşı gecesinin ertesi günü yani 1 Ocak ‘Bloody Mary’ günü olarak idrak ediliyor.

Bloody Mary Tarifi

bloody mary
Bloody Mary mevsim ayırt etmeyen bir kokteylmiş gibi görünse de; domateslerin olgunlaşmaya başladığı bu yaz günlerinde daha ferah, daha derin bir lezzete sahip. Fotoğraf. Derya Turgut.

Akşamdan kalmalığa daha teşne olduğumuz bu yaz günlerinde benim ezberimdeki klasik Bloody Mary Tarifi ise şöyle:

Malzemeler:

1 çay kaşığı limon suyu

2 oz votka

4 oz domates Suyu

2 atım Tabasco

2 atım Worcherstershire sos

1 tutam kereviz tuzu

1 tutam karabiber

1 tutam isli paprika (ben isli paprikayı daha çok koymayı severim.)

Yapılışı: 

Tüm malzemeleri karıştır. Buzlu, uzun bir bardakta kereviz sapı eşliğinde servis et. 

Tabii farklı tarifler de var; 

Bloody Pirate, votka yerine rom ile yapılır.

Bloody Maria, votka yerine tekila ile yapılır.

Maria Verde ise yeşil domates suyu ve gin ile yapılır.

 

Kapak Fotoğrafı: Derya Turgut
LEVON BAĞIŞ

Şarapçı bir Obur. Yemek için yaşayıp yediğini içtiğini yazıyor. Kendi işinin sahibi, danışman, Agos Gazetesinin yeme-içme yazarı. Bütün varlığını kitaba, şaraba ve yemeğe harcıyor olmaktan mutlu...