PATLAMANIN ARDINDAN: LÜBNAN’DA GIDA GÜVENSİZLİĞİ

Geçtiğimiz Mart ayında yemek yazarı Barbara Abdeni Massaad ile Kapadokya gastronomisini çalışmak adına bir araya gelmiştik. Nevşehir Havalimanı’nda karşılamıştım onu. Beni görür görmez saçlarımın uzadığını fark etmişti. Ben de onun kemik çerçeveli gözlüklerine ve soğan kabuğu rengindeki kıvırcık saçlarına laf atmıştım.  Kullanmayı çok sever: “Habibi”. Kapadokya sokaklarında çömlek yaparken, peri bacalarında üretilen çömlek peynirinin izini sürerken ve en çok da üretici pazarında karşılaştığı ve hemen satın aldığı o çok eski hamur teknesini gördüğünde yankılanmıştı sesi: “Habibi!” Şimdi ise yaşadığı şehir Beyrut büyük bir travma geçiriyor. Bir keresinde bana “yazmak beni her zaman iyileştirir” demişti. O cümlesine sığınarak olanlar hakkında söyleşmeyi teklif ettim. İyi ki ettim.

 

Beyrut’ta 4 Ağustos’ta limanda gerçekleşen ölümcül patlama şehri savaş alanına çevirdi.
4 Ağustos 2020 tarihinde Beyrut Liman’ında kimyasal maddelerin bulunduğu bir depoda ölümcül bir patlama medyana geldi. Bu yıkıcı patlama, koronavirüs salgını devam ederken ve ülkede eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik kriz derinleşirken yaşandı. Patlama öncesindeki tabloyu kısaca bizimle paylaşır mısın?

Bankacılık sistemi tarafından rehin tutulduğumuz için bu dönem herkes için çok zor. Size bir örnek vereyim: Ayda sadece belirli bir miktar para çekebiliyoruz. Şu anda dolar hesabında bulunan tüm paramız Lübnan lirasına döndürüldü ve bu da Lübnanlıların enflasyon nedeniyle çok para kaybetmesine neden oldu. Kendim için konuşayım, çok param olmadan da yapabilirim ama beni kızdıran şey yurtdışında okuyan çocuklarımıza para gönderemiyor oluşumuz. Kocam ve ben, çocuklarımızın iyi bir eğitim alabilmeleri için hayatımız boyunca çalıştık, çalışıyoruz ve şimdi hükümet bizden çalınan paraların yani soygunun bedelini bizim ödememizi istiyor. Bunu kabul edemem. Şanslıyız ki, çocuklarımdan ikisi üniversiteyi bitirdi, şimdi en küçüğüm mücadele etmek zorunda. Bir şekilde bir yolunu bulacağız.

4 Ağustos günü neler oldu?

Yaz sezonu boyunca dağdaki evimde ikamet ederim. 4 Ağustos’ta, bir hafta önce yaptığım bir işle alakalı ihtiyaç duyulan fotoğrafları yurtdışındaki bir ajansa göndermek üzere Beyrut’a gitmeye karar verdim. O günü seçmiştim, neden bilmiyorum. Çok sıcaktı. Lübnan’da internet şu anda çok yavaş olduğu için işlemler üç saat kadar sürdü. Sinirlendim ve hemen sonra ayrılmaya karar verdim. Dağdaki eve geldim ve arkadaşlarımı görmek için biraz sonra dışarı çıkacak olan en küçük kızım Sarah ile kahve içiyordum. Hayattan ve gelecekten bahsediyorduk. Aniden patlamayı duydum. “Bu bir bomba Sarah, Mia nerede? Papi nerede? Onları ara …” dedim ona. Gerçekten çok korktum. 80’lerin sonlarında Lübnan’da savaş yaşadığım için bu sesin çok önemli ve savaşla ilgili olduğunu biliyordum. Tüm vücudum gerildi. Kocam Serge, Lübnan’ın kuzeyinde çalışıyor. Aile tarafından işletilen bir fabrikada müdür olarak çalıştığı için, her zaman orada bulunması gerekiyor.  Dolayısıyla Beyrut’a pek gitmiyor. O gün nedense, Beyrut Limanı’nda ofis ve depo inşaatını yeni bitirmiş olan çocukluk arkadaşını ziyaret etmeyi seçmişti. O gün ben fotoğrafları göndermek için yola çıkmışken evden önemli bir belgeyi almayı unuttuğumu fark ettim ve onu aradım. Arkadaşıyla muhabbeti bittiğinde onu limana bırakacağını ardından da belgeyi getireceğini söyledi. Öyle de yapmış. Eve geldiğinde bitkileri sulamak için bütün pencereleri açmış ve aniden patlamayı duymuş. Neyse ki, camlar açık olduğu için patlama nedeniyle herhangi bir hasarımız olmadı. Öte yandan en büyük kızımız Maria’nın, arkadaşlarını ziyaret etmek için güneye, Jezzine’ye gideceğini biliyordu ve bu nedenle çılgına dönmüş. Tüm telefon hatları kesilmişti. Ona ulaşması yaklaşık 15 dakika sürmüş. “Beni ŞİMDİ ara!” diye bağırmış. Maria, köpeğiyle havalimanının yakınındaydı. Neler olup bittiğini anlayamamış … Her ikisinin de patlamadan kurtulmuş olmasına şükrediyorum. Kocamın arkadaşı da patlamadan sağ kurtuldu, ancak işyeri tamamen yıkıldı.

Patlama sonrası sokakların nabzını tuttuğunu biliyorum. Sosyal medya hesaplarında eskiden gitmeyi çok sevdiğin fakat patlamanın etkisiyle harap olan restoranları paylaşmıştın. Hislerinizi paylaşmak ister misin?

Patlamadan sonraki gün sokağa çıkamadım. Şoktaydım. Arkadaşların, aile üyelerimizin, topluluğumuzdaki insanların hikayeleri… Beyrut’taki evime gidip tüm aile albümlerimi güvenli bir yere koyma ihtiyacı hissettim. Mücevher ya da pahalı şeyler almadım.  Sadece albümlerimi güvenli bir yere götürmek zorundaydım … Bu bir refleks gibiydi. Geçmişimizin böyle bir şiddetle yıkanmasını istemedim.

Ertesi gün daha da güçlendim ve dehşete tanık olmak için sokağa çıkmaya karar verdim. Restoranları enkaza dönen arkadaşları ziyaret ettim. Hayatımızın neredeyse bir yılını geçirdiğimiz restoran olan Zimi’ye doğru yürürken oğlum için bir video çektim.  Zimi’nin ortaklarından biri bendim, menü danışmanlığı yapıyordum ve oğlum Albert orada şef olarak çalışıyordu. Ekonomik kriz yüzünden satmak zorunda kalmıştık sonrasında orayı. Zimi’ye vardım. Mahvolmuştu. Çekim yaparken oğluma bu yıkımı aynı zamanda anlatabileceğimi düşündüm ama mekana geldiğimde gözyaşlarıma hakim olamadım ve konuşamadım. Onun eskiden bazlamalar için kullandığı hamur teknesi enkaza dönmüştü. Büyük bir karmaşaydı. Şok edici! Oradaki meslektaşlarıma ve arkadaşlarıma sarıldım. Ekşi mayalı ekmek yemeyi tercih eden müşterilerin taleplerini karşılamak adına bir fırın açan yakın arkadaşım Brant’ı görmek için sokağın sonuna yürüdüm. Onun yeri de karmakarışıktı. Birkaç saat boyunca bu karmaşıklığın içinde kaldım. Yine arkadaşlarıma ait olan yan taraftaki Coquley restoranı tamamen harap olmuştu. Sanki bir kuvvet bizi yok etmek istiyormuş gibiydi. Nükleer bomba gibi görünüyordu ve hissediliyordu.

 

 

Haberlerden takip ettiğimiz kadarıyla Lübnan patlamadan önce bile açlıkla karşı karşıyaydı. Pek çok insan yoksulluk sınırının altında yaşıyordu ve gıda fiyatlarındaki ciddi artış bu sınırı derinleştiriyordu. Dolayısıyla, gıda güvenliği zaten ciddi bir endişe kaynağıydı. Buna ek olarak, Beyrut limanı aynı zamanda silo alanı olarak kullanılıyordu ve ülkenin buğday, mısır ve arpa gibi tahıl ihtiyaçları liman yoluyla ithal ediliyordu. Yani patlama, ülkenin temel gıda stoklarını da yok etti diyebiliriz sanırım?

Size yiyeceklerin çoğunun % 80 civarında ithal edildiğini söyleyebilirim. Şimdi ithal etmek çok daha zor olacak. Kıtlıklar olacak, enflasyon patlamadan önce zaten artmıştı şimdi daha da zor olacak. Mesela humus için nohut ithal ediyoruz, inanabiliyor musunuz? Belirli bir zamanda, birkaç hafta önce, bir torba mercimek neredeyse 20 ABD dolarına mal oluyordu. Neden? Çünkü kimse zam almadı, insanların pek çoğu işsiz ve temelde kaos var. Bu konuda insanlara yardımcı olacak bir düzenleme yok.

Peki Lübnan’da gıda güvenliğini sağlamak için atılması gereken adımlar sence neler? Nereden başlanmalı?

Bunu yapmadan önce istikrara sahip olmalıyız, yozlaşmamış bir hükümet sağlamalıyız. Gıda güvenliğini düşünmeden önce bununla başlamalıyız. Patlamayla birlikte birçok yabancı kuruluş, ihtiyaç sahiplerine gıda bağışında bulunmalarına yardımcı olmak için STK’lara fon sağlıyor. Beyrut Amerikan Üniversitesi Ziraat ve Gıda Bilimleri Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Mabelle Chedid’e de sorunuzu ilettim ve şu cevabı aldım:

“Lübnan’ın beslenmesi gıda ithalatına dayandığı için (% 80) burada bir gıda güvencesi olabileceğini düşünmüyorum. Gıda üretimimizin mevsimlik olduğunu ve özellikle kışın tüm nüfusu doyurmaya yetmediğini belirtmeliyim (örneğin, sadece kışın kıyı tarafında sadece sebze üretebiliyoruz). Başlıca temel ürünlerimizi örneğin buğday, mercimek, diğer tahılları ve etleri ithal ediyoruz.

Gıda güvenliğine ulaşılması için atılması gereken adım, hükümetin sağlam bir tarım stratejisi oluşturmasıdır. Teknoloji kullanımı, gıda üretiminin artmasına da katkıda bulunabilir.”

Kriz zamanlarında insanlar hayatta kalmanın ve birbirlerini desteklemenin yollarını buldukça yaratıcılık da yükselebiliyor. Krizin üstesinden gelmek için yürütülen yardım çalışmalarından bahseder misin? “Bakers support Bread for Beirut” inisiyatifi gibi?

Korkuya rağmen inanılmaz bir şey oluyor burada. Şu anda pek çok girişim var. Gençler süpürgelerle, eldivenlerle sokaklara döküldü. İnsanlar birbirlerine evlerini ve sokaktaki enkazı temizlemek adına yardım etti. Dünyanın her yerinden gelen bağışlarla aşevleri kuruluyor.  Bugün Lübnan’da sahip olduğumuz tek umut gençler ve onların bizlere nasıl yardım ettikleri. “Bakers support Bread for Beirut” inisiyatifi, Amsterdam’daki insanların dünya çapındaki ekmek kitabı projesiyle başlatıldı. Oradaki insanlar kitap için yolculuk yaparken Beyrut’tan geçti. Özellikle yolda tanıştıkları fırıncılara aşık oldular. Şimdi bu kriz zamanı bize destek olmak istiyorlar. Chouf’tan tanıdıkları bir fırıncı olan Rima Massoud’a para toplamak istiyorlar ve benden de bu fon projesi için çalışmamı istediler. Rima elde ettiği parayla, ihtiyacı olanlara vermek için manakish yapacak.

Gıda her zaman ortak paydamız ve yaşamdaki temel hedefimiz olmuştur. Yemek  Lübnan dilini konuşur. Bizi pek çok şekilde bir araya getiriyor. Yiyecekleri sadece  acıkanlara yardım etmek için değil, çekilen acıları iyileştirmek için bandaj olarak  kullanabiliriz.

Lübnan hükümeti protestoların ardından istifa etti. Bu güzel şehri yeniden inşa ederken bir reform yapılabilir mi? Sizce Lübnan’ın önümüzdeki günlerde neye ihtiyacı var?

Ben iç savaştan korkuyorum. Umutlu olmak istiyorum, ancak bu kadar çok varlık, onlarca yıllık yolsuzluk ve manipülasyonun ortadan kalkması bir mucize alacak. Çok zor olacak.

Şu anda Beyrut ve Lübnan halkını desteklemek için hangi araçlardan yararlanılabilir?

Yardım etmenin en iyi yolu, hayatta kalanlara, evsizlere, açlara yardım etmek için güvenilir hayır kurumlarına bağış yapmaktır. Dahası, ülkelerin Lübnan’ı kendi anlaşmazlıkları ve savaşları için oyun alanı olarak kullanmayı bırakmaları olabilir. Lübnanlılar dış güçler olmadan kendi başlarına bırakılırsa birleşebilirler… Dış güçler onları böler. Eğer (tüm topluluklar) birleşemezsek, Lübnan için umut yok.

Yaşadığınız şehir bir travmanın içinden geçerken benimle konuşmak adına zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim Barbara. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Gelecek belirsiz.  Çok kötüye gidebilir. Şimdilik, umutsuzluk ve korku dolu bu kasırganın içinde yaşıyoruz. Bugünlerde pozitif olmak neredeyse imkansız. Bu enerjiyi yönlendirmenin en iyi yolu yardım etmek, bunu atlatabilmemizin tek yolu bu … Başka seçenek yok.

Not: Söyleşinin yapıldığı günün ertesinde, Dünya Gıda Örgütü gıda kıtlığı yaşanmaması için Beyrut’a üç aylık un göndereceğini bildirdi. Sonrası meçhul.
Fotoğraflar: Barbara Abdeni Massaad
KÜBRA SULTAN YÜZÜNCÜYIL

ODTÜ Gıda Mühendisliği mezunu. ODTÜ Medya ve Kültürel Çalışmalar'da yüksek lisansını yaptı. Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyor. Yemek, kültür, kimlik ilişkisine merak duyuyor.