Ankara’nın En Zor Rezervasyon Yaptırılan Restoranı ‘The Rabbit Hole’a Bakış
Ankara’nın en farklı deneyimlerinden biri The Rabbit Hole… Belki de Ankara’nın rezervasyon yaptırmak için en fazla çabalamanız gereken yeri… Bir de biraz gizli… Rabbit Hole Ankara’nın ilk ‘yeraltı’ mutfağı ve yemek kulübü. Hatta The Rabbit Hole’un mekanı, şeflerinden birinin bizzat yaşadığı ev…
Ankara için bile çok yeni sayılmayacak ‘yeraltı’ restoranı akımı, dünyada da pek yeni sayılmaz. Yeraltı restoranları yaklaşık 10 sene önce, birçok insanın yemek ve eğlence için yeni topluluk tabanlı alternatifler aramasıyla ortaya çıkıyor. Nitekim kültür fark etmeksizin tamamen yabancı birinin evine akşam yemeğine gitmek herkes için zorlayıcı ve konfor bölgesinden çıkmayı gerektiren bir deneyim. Evini tamamen yabancılara açmak ise belki daha zor.
Peki nedir bu ‘yeraltı restoranı’ diye tanımladığımız?
Yeraltı restoranları, alıştığımız restoran konsepti ve akşam yemeği partisi arasında bir noktada konumlanıyor. Bir restoran gibi; çünkü yemeğin sonunda ödeme yapıyorsun. Akşam yemeği partisi gibi; çünkü birinin evinde onun pişirdiği yemekleri yiyorsun. Aslında “The Rabbit Hole” fikri de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Evinde her akşam yemek yapıp misafir ağırlayan Mehmet Ali Börtücene, neden bu yaptıklarımı daha fazla kişiyle paylaşmayayım diyerek Ankara’nın özgün deneyimlerinden birinin temellerini atıyor. Şu an Finlandiya’da yaşamakta olan Emek ve Mehmet Ali, Kasım 2014’ten beri Mehmet Ali’nin evinde misafirlerini ağırlıyorlar. Daha sonra ekibe Le Cordon Bleu Londra’da şeflik eğitimi almış, aynı zamanda yoga eğitmeni şef Başak Turan da katılıyor. Şimdilerde ise ekibe Su’nun da eklenmesiyle yolu Ankara’ya düşen yemek severlere ezber bozan bir deneyim yaşatıyorlar.
Mehmet Ali ve Başak ile sohbetimiz sırasında bu alternatif yeme-içme deneyiminin ötesinde bir fark yaratmayı amaçladıklarını öğrendim. Dokundukları hayatlar sadece misafirlerinin değil; aynı zamanda yaşadıkları mahallenin insanları. Alışverişlerini mahalle esnafından yapan Mehmet Ali ve Başak belki de Ankara’nın tek anlatmanız gerekmeden osso buco satın alabileceğiniz kasabını yaratmışlar. Mahalle kasabından ve manavından alışveriş yaparak, esnafla sürekli iletişim halinde olarak ve bildiklerini paylaşarak yaşadıkları yeri de güzelleştiriyorlar. Mahallelerinin sınırlarını aşan mantar, enginar, tereyağı, nar, çarkıfelek meyvesi gibi ürünleri de Türkiye’nin dört bir yanından direk üreticiden, toplayıcıdan veya tarladan alıyorlar. Aynı zamanda menüleri mümkün mertebe atıksız ve mevsimsel. Her deneyim için özenle hazırlanmış sofrada bir sonbahar yaprağı, taze bir lavanta dalı veya mevsimin sunduğu bambaşka bir güzellik gözünüze çarpıyor. Sonrasında ise sekiz tabaklık bir tadım menüsü, yıllardır o mekanda yaşayan ekşi maya ile yapılmış bir ekmek ve hoş bir sohbet sizi bekliyor. Bu arada menünün içerisinde Mehmet Ali’nin ve Başak’ın ilgi alanlarına da tanıklık ediyorsunuz. Gittiğiniz mevsime bağlı olarak bir makarna tabağı ile karşılaşmanız veya Antik Roma mutfağından bir detay görmeniz de olası. Mehmet Ali ve Başak menülerinde dünyanın gidişatı olan et tüketimini azaltma yolunda olan misafirlerini mutlu edecek, hem de ‘etsiz’ bir yemekle ilgili ön yargıları kıracak bir tabağa da mutlaka yer veriyorlar.
Bu noktada Ankara ile ilgili doğru sanılan yanlışları da konuşmaya başlıyoruz. ‘Ankaralılar çabuk tüketir, Ankaralılar sıkılır, Ankaralılar yemeğe çok para vermez.’ Ancak The Rabbit Hole bütün bu yargıları senelerdir kırmakla meşgul. Ankara’nın ruhuna işlenmiş bürokrasisi, bu şehrin yeme-içme sahnesini çok farklı bir noktaya taşıyor. Ankaralı gittiği yerde tanınmayı, ‘her zamankinden’ diyebilmeyi çok seviyor. Hem bu tanınma isteği hem de -üzülerek- seçeneklerin azlığı Ankara’da müdavimlik kavramını son derece yaygın bir hale getiriyor. Rabbit Hole için ise ‘müdavimlik’, ezber bozduran bir biçimde gerçekleşiyor. Mehmet Ali ve Başak ile birçok şey paylaşmış, öğrenmiş, bir yandan da hem karnınızı, hem de gözünüzü doyurmuş olarak The Rabbit Hole’dan ayrılmanız son derece olası.
Mehmet Ali ve Başak gibi son derece fanatik bir Ankaralı olarak böylesine bir projenin Ankara’yı ne kadar iyi yansıttığını düşündüm. Doğup büyümeyene, Ankara’yı anlayacak bir süre yaşamayana çok şey ifade etmeyen, denizinin olmaması huzursuzluk yaratan ve gri olarak anılan bu şehir aslında başlı başına bir “rabbit hole”. Dışarıdan bakıldığında belki bürokratik bir ‘gri’ hakim; fakat içine girdiğinizde başka bir dünyanın kapıları aralanıyor.