GIDA GÜVENLİĞİNDE DÜZENLEME GİRİŞİMLERİNE DAİR

Geçtiğimiz hafta ‘Salatanız sansürlü mü olsun?’ paylaşımıyla sosyal medya üzerinden de dikkat çekilmeye çalışılan ‘Gıda, Tarım ve Orman Alanında Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ başlıklı yasa tasarısının içerisinde bulunan gıda güvenliği ile güvenilirliği konusundaki ‘yanıltıcı yayınlar’ maddeleri, kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarının itirazları neticesinde torba yasa tasarısından çıkartıldı.

Şimdilik bir nevi direkten dönse de, ilerleyen zamanlarda yeniden gündeme gelmesi beklenen  gıda güvenliği ve güvenilirliği ile yanıltıcı yayınlar eksenindeki bu tasarı ile ilgili olarak, içinden geçtiğimiz süreçte hangi sorular ve eleştiriler ön plana çıkmıştı, önümüzdeki günlerde dikkat edilmesi gereken konular hangileri, etkin ve demokratik bir tartışma zemini tesis etmek adına paylaşıyoruz.

 

 

TBBM Genel Kurulu’nun 2/2985 Esas numaralı “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” başlıklı torba yasa tasarısı son dönemde gerek kamuoyunda gerekse TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve TBMM Genel Kurulu’nda çokça tartışıldı.

Torba yasa tasarısının içerisinde tarım arazileri ve kullanımlarından, tütün mamullerine ilişkin düzenlemelere, taklit ile tağşişin yasaklanmasından, merkez av komisyonunun yapısına kadar uzanan, birbirinden bağımsız pek çok konunun yanı sıra hepimize dokunan bir başlık daha bulunuyordu: gıda güvenliği ve güvenilirliği konusundaki yayınlar.

Tasarıda yer alan 28., 29., 30. ve 31. maddelerdeki düzenlemeler yoluyla gıda güvenliği ve güvenilirliği hakkında ifade özgürlüğünü ve kamuoyunun bilgi alma hakkını kısıtlayan bir dizi düzenleme hayatımıza gireceğe benziyordu. [1]

Tasarıdaki düzenlemelere ilişkin, gıda güvenliği konusunda çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşları ve çeşitli meslek odalarından da farklı tepkiler geldi. Bunların belki de en çok ses getireni aralarında Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Yeşil Düşünce Derneği’nin de bulunduğu birçok sivil toplum kuruluşunun birlikte imza attığı ve Change.org’da yayınlanan “Gıdaya Yönelik İfade Özgürlüğü Kısıtlanamaz” başlıklı imza kampanyası oldu.[2] İlk etapta 5000 imza hedefiyle açılan kampanya bir hafta içerisinde 20.000’den fazla imza aldı.

13 Ekim 2020 tarihli oturumda görüşülmesi planlanırken önce bir sonraki haftaya ertelenen tasarı ile ilgili 14 Ekim akşam saatlerinde umulan gerçekleşti: TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç yasa tasarısında yer alan ‘yanıltıcı yayın’larla ilgili maddelerin çeşitli sivil toplum kuruluşlarından ve kamuoyundan gelen itirazlar neticesinde torba yasa tasarısından çıkarılacağını duyurdu. Fakat sözü geçen kampanya güncellemelerinde de belirtildiği gibi, komisyon başkanının açıklamasında yer alan “…aldığımız yeni kararla yanıltıcı yayınlarla ilgili konuların daha fazla tartışılmasına meydan vermek, sağlıklı çıkmasına zemin hazırlamak için ilgili maddeleri tekliften çıkarıyoruz.” ifadesi yakın bir gelecekte aynı konunun yeniden gündeme gelebileceğine işaret ediyor.

Şimdilik bir nevi direkten dönse de ilerleyen zamanlarda yeniden gündeme gelmesi beklenen  gıda güvenliği ve güvenilirliği ile yanıltıcı yayınlar eksenindeki bu tasarı ile ilgili olarak, içinden geçtiğimiz süreçte hangi sorular ve eleştiriler ön plana çıkmıştı, ve izlenebilecek yollar neler, etkin ve demokratik bir tartışma zemini tesis etmek adına sizlerle paylaşıyoruz.

Tasarı neleri kapsıyordu?

Tasarıda yer alan düzenleme yoluyla, 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’na “yanıltıcı yayın” tanımı ekleniyordu.

Kanuna eklenmesi tasarlanan haliyle yanıltıcı yayın “her türlü yazılı, görsel, işitsel ve dijital iletişim araçları üzerinden yapılan ve ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı yayınlar” şeklinde ifade edilmişti.

Ayrıca yanıltıcı yayın yapanlara yirmi bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilmesi öngörülüyordu.

Yine aynı torba yasa tasarısıyla 15.02.2011 tarihli 6112 sayılı Radyo ve Televizyonları Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’da yer alan ‘yayın hizmetleri ilkeleri’ne de “Ticari reklam kapsamına girmeyen, gıda güvenliği ve güvenilirliği hususunda tüketicide endişe, korku ve güvensizlik yaratarak tüketicinin tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen, gerçeğe aykırı nitelikte olamaz.” ifadesi eklenerek, ilgili yayınlarla ilgili de idari para cezalarından yayın lisanslarının iptaline kadar uzanan çeşitli yaptırımların önü açılıyordu.

Gerçeğe aykırı ve yanıltıcı yayın ne demektir? Kapsamı nedir? Bu kapsam kim/kimler tarafından belirlenecektir?

Kamuoyunda sıkça dillendirilen en büyük endişelerden biri tasarı metninde ifade edildiği şekliyle yanıltıcı yayın tanımının ve değerlendirme şeklinin yoruma açık ve belirsiz oluşuydu. Tasarı şu soruları akla getirdi:

-Yanıltıcı yayın tanımı ile ifade edilmek istenen tam olarak nedir?

-Gıda güvenliği ve buna dair endişelere ilişkin meslek odaları, bilim insanları, üniversite ve komisyonlar görüş bildirdiğinde herhangi bir açıklamanın, tavsiye niteliğindeki bildirilerin veya yayınların yanıltıcı olduğuna karar verecek kurum ya da kurul nedir?

-Gerektiğinde incelemeyi yapacak kurul kimlerden oluşmaktadır ve üyeleri nasıl seçilmektedir?

-Bu kişilerin bağımsızlığı nasıl güvence altına alınabilir?

-Kurulun temsil gücü geniş midir?

-Tüketicinin tüketim alışkanlıklarında değişiklik meydana geldiği durumda bunun olumsuz bir değişiklik olduğuna kim, nasıl ve ne şekilde karar verecektir?

-Karar verilirken takip edilmesi gereken bilimsel ölçütler nelerdir?

Daha pek çoğu türetilebilecek bu soruların hiçbirinin yanıtı maalesef bu düzenlemede net bir şekilde yer almıyordu ve yoruma açık vaziyette idi.

İlgili değerlendirmeyi yapması planlanan kurulun varlığına ilişkin tek ipucu 5996 sayılı kanunun 43. Maddesinde yer alan “Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu Kanun kapsamındaki konularla ilgili komisyonlar veya komiteler kurabilir. Bakanlık, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak, ilgili kurum ve kuruluşlar ile diğer bakanlıklarla işbirliği yapar.“ ibaresi idi; ve maalesef bu komisyon veya komitelerin nasıl kurulacağı ve ne şekilde hangi kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapıp nasıl karara varacağı da net değildi. Bu belirsizlik nedeniyle oluşturulacak kurulun ne derece bilimsel olacağı ve kurulacak yapının sansüre ve/veya oto sansüre yol açma ihtimali de endişe verici noktalardan bir diğeriydi.

Tüketici tüketim alışkanlıklarında norm nasıl belirlenir?

Yasa tasarısında yer alan bir diğer sakıncalı konu da ilgili maddede bahsi geçen tüketici tüketim alışkanlıklarında normun nasıl belirleneceği idi. Bu alışkanlıkların ne olduğu, neye göre değişeceği ve hangi değişimlerin olumsuz addedileceği yoruma açıktı. Nitekim tüketicinin tüketim alışkanlıkları da, tüketicide neyin, hangi konu ve söylemin endişe, korku ve güvensizlik yaratacağı da toplum içinde kişiden kişiye değişiklik gösterebilecek niteliktedir. Bu alışkanlıklar veya endişe, korku, güvensizlik halleri gerek kültürel, psikolojik, gerekse öğrenilmiş birikimler, sosyo-ekonomik düzey, sağlık durumu, yaşam tarzları ve/veya beslenme tercihleri ile şekillenebilmektedir.

Konuşulması gereken konular

İthal tohumlar, zehirli kimyasallar, pestisit ve tarım ilaçları, obeziteye, kansere, nörolojik ve oto-immün rahatsızlıklara yol açan gıdalar, çevre kirliliğini tetikleyen faktörler gibi gıda güvenliği ve genel halk sağlığı ile ilintili görüş, değerlendirme ve çözüm bekleyen, endişe yaratan pek çok başlık hali hazırda konuşulmakta ve konuşulması gerekmekte. 2020 ve muhtemelen önümüzdeki birkaç yılı da tekeli altına alan pandemi sürecinde de temiz, adil gıdanın, bilimsel, dürüst tarım politikalarının, güvenilir bilgiye erişimin acilen tesis edilmesinin önemini yılmaksızın tartıştık. Kullanılan terminolojinin ve kamuoyunun şeffafça bilgi edinme hakkının önemine de yine bu süreçte hep birlikte tanık olduk. Tüm bu faktörler dikkate alındığında gıda güvenliği ve bilgi edinme hakkının tesisinde çok daha özenli bir yasa tasarısına ihtiyacımız olduğu aşikar.

Gıda güvenliğini sağlamada izlenebilecek yaklaşımlar

Gıda güvenliğinin tesisi, adil gıdaya erişim ve tüketicinin korunması açısından taklit ile tağşişin ve gıdada bilgi kirliliğinin etkili bir biçimde önlenip, eksik bilgilerin de giderilmesi konusunda bir yasal düzenlemenin gerekliliği TMMOB Gıda Mühendisleri Odası da dahil pek çok meslek odası ve bilim çevreleri tarafından uzun süredir vurgulanmakta. [3] Bu konulara ilişkin bir yasal düzenlemeye getirme fikri olumlu addedilebilecekken, gıda güvenliği ve kamuoyunun bilgi alma hakkı gibi kritik başlıklar hakkında bilim çevreleri ve meslek odalarıyla mutabakat tesis etme ve şeffaf bilgi akışını güvence altına almak yerine, boşluklar içeren bir düzenlemenin ve uygulamada sakıncalı olacak kısıtlamaların getirilmesi riski sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve komisyonlar da dahil geniş bir kesimi endişelendirmiştir.

Yukarıda bahsi geçen soru ve sorunlara sağlıklı çözümler getirmenin yolunun ancak net, şeffaf ve sağlıklı bir tartışma düzleminin tesis edildiği bir ortamda çıkarılacak, bilim adamlarının, gıda ve ziraat mühendislerinin, tüketici derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının, ilgili meslek odalarının, kooperatiflerin ve kamuoyundaki görüşlerin dikkate alındığı, bağımsız, kapsayıcı ve dikkatle hazırlanmış bir kanundan geçtiğine inanmaktayız; böylece kamuoyunda huzur ve güven tesis edilerek toplumun büyük çoğunluğunun desteği de sağlanabilir.

İlgili düzenlemenin ucu açık kalması halinde ise hem temiz ve adil gıdaya güvenli erişim, hem kamuoyunun bilgi alma hakkı, hem de ifade ve basın özgürlüğü başlıklarındaki Anayasal haklar tehlike altına girebilir. Nitekim medya kuruluşlarının gıda güvenliği hakkında yapacakları yayınlar nedeniyle ceza alma korkusu ile tüketici için yararlı ve bilgilendirici olabilecek yayınlardan dahi kaçınarak bir nevi oto-sansüre sığınma riski hem Change.org’da yayınlanan ortak imza kampanyasında hem de TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın açıklamasında yer bulan kayda değer bir diğer başlıktı.

Hali hazırda gıda güvenliği ve güvenilirliği konusunda hem yasal düzenleme eksikliği, hem de toplum nezdinde güvenilirliği olan kapsayıcı ve nitelikli bir kurum/kuruluşun yokluğu nedeniyle bir bilgi kirliliği yaşandığı ortadadır. Umarız bundan sonraki süreçte TBMM, Bakanlık ve ilgili kuruluşlar, kamuoyundaki eleştirileri dikkate alarak göstermiş oldukları hassasiyeti sürdürerek, çoğulcu bir temsil gücüne sahip olur ve kapsayıcı, bilimsel, demokratik ve bağımsız işleyişleriyle gıda güvenliği, ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı gibi yaşamsal öneme sahip konulara kamuoyunun da iradesini ve çıkarlarını yansıtan sağlıklı bir yasal düzenleme getirmeyi başarır.

Temiz, adil, güvenli gıda günümüz ve gelecek nesillerin en tabii ve  en öncelikli haklarının başında geliyor. Bu sebeple hem yediğimiz içtiğimize, hem de bilgi edinme hakkı ile ifade ve basın özgürlüğüne sahip çıkan, gerekli duyarlılığı gösteren tüm kişi ve kuruluşlara içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Notlar: 

[1] 2/2985 Esas numaralı “Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu ve muhalefet şerhleri için:

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss221.pdf

[2] İlgili yasa tasarısına ilişkin change.org bünyesinde başlatılan “Gıdada Sansüre Hayır” başlıklı imza kampanyasına göz atmak için:

change.org/gidadasansurehayir

[3] TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın ilgili yasa teklifine dair açıklaması için:

http://www.tmmob.org.tr/icerik/gidamo-gida-tarim-ve-orman-alaninda-bazi-duzenlemeler-yapilmasi-hakkinda-kanun-teklifi-ile

 

Fotoğraf: Bence Balla Schottner / Unsplash
BÜKE ŞEDELE

AVUKAT; AMA SONRADAN MUTFAĞA KAPILDI VE BİR DAHA HİÇ ÇIKMADI. YEME-İÇME İLE TAT PSİKOLOJİSİNİ VE DEĞİŞİK KÜLTÜRLERDEKİ BESLENME ALIŞKANLIKLARINI ARAŞTIRMAYI SEVİYOR. BİR DE HİKAYESİ OLAN NE BULURSA YEMEYİ.