BOĞAZ’DAN KAÇAN HAMSİLER

Sürdürülebilir balıkçılık ilkelerini benimseyen mevzuatların yetersizliğinde denizlerimizle, Boğaz’la  özdeşleşen türlerin kaybıyla burun burunayız. Tarihi boyunca sembolü balık olmuş bu şehri ve denizlerinin biyoçeşitliliğini önemsiyoruz. Bu nedenle mevcut durum tesbitimizi sizlerle paylaşıyor ve sürdürülebilir balıkçılığa dair sizleri de bir duruş sergilemeye davet ediyoruz.

 

Boğaz’da ağlarını atmış bir gırgır teknesi. Ocak 2021. Fotoğraf: Arzu Sak Seyhun

Mevcut Mevzuat ve Durum Tesbiti:

İstanbul Boğazı’nda; Ahırkapı (41° 00’27″ N – 28° 59’05″ E) ve Kadıköy İnci Burnu Mendirek Feneri’ni ( 40° 59′ 05″ N – 29° 00′ 52″ E) birleştiren hat ile Yeniköy Vapur İskelesi (41° 07′ 01″ N – 29° 04′ 18″ E) ve Çubuklu Kozaltı Burnu’nu (41° 06.599′ N – 29° 04.973′ E) birleştiren hat arasında kalan alanlar, gırgır avcılığının tamamen  yasak olduğu alanlardır.[1] Avcılık kapasitesi oldukça yüksek olan gırgır teknelerinin, palamut, lüfer gibi türlerin Karadenize ulaşmaları için kullandıkları biyolojik koridor olan Boğaz’da avlanmaları nedeniyle balıklar bu geçişi gerçekleştiremiyorlar.

İstatistiki verilere göre dünyada avlanan balıkların yüzde 30 – 40’ ı, ülkemizde ise tüm avcılığın yüzde 80 – 90’ı gırgır ağları ile sağlanıyor. [2] Gırgır balıkçılarının büyük ağlarının üzerine bilinçsiz avlanma ve kirlilik de eklenince, orkinos ve kılıç balığının ardından palamut da, lüfer de Boğaz’daki hakimiyetlerini kaybedecek gibi görünüyor.

 

Sarıyer’de bulunan bir gırgır teknesi ile mürettebatı, ağları.

50 Metre / 24 Metre

Denizlerde 200 metre derinliğe kadar olan oksijenli bölgelerde, özellikle güneş ışınlarının direkt olarak etkilediği 40-50 metre bandında bulunan kesit, canlılığın olduğu, fotosentezin gerçekleştiği alanlar. Sucul ekosistemlerde bu alanlarda birincil üretim yapan türler ise fitoplanktonlar. Fitoplanktonlar tüm biyosferdeki fotosentetik üretimin yarısından fazlasını sağlarken, gezegendeki oksijenin ise yüzde 70’ini üretmekten sorumlular. Bu nedenle sadece sucul ekosistem için değil; bütüncül ekosistemdeki denge için fitoplanktonların varlığı oldukça mühim.[3]

Balıklar ise, özellikle üreme faaliyetlerini planktonlarca zengin 50 metreye kadar olan bölgede gerçekleştirirler. Kıyısal avcılık faaliyetleri de yine bu bölgelerde gerçekleşir. Avrupa Birliği standartları bu sebeple avlanma sınırlarını 50 metre[4] derinlik olarak belirlemiştir.

Bu  sınırlar Türkiye kanunlarınca Marmara Bölgesi için 24 metre, Karadeniz Bölgesi için ise Eylül-Aralık ayları boyunca 18 metre, Aralık-Nisan ayları boyunca ise 24 metre olarak belirlenmiş durumda.[5] Bu demektir ki; deniz canlılarının üreme alanlarını gözetmeyen avlanma sınırları, canlı türlerin devamlılığı için ciddi tehlike yaratıyor.

Direkt güneş ışınlarını geçiren ortalama 40-50 metre olarak belirlenen bu ‘canlı’ alanlar, denizlere göre farklılık gösterdiği gibi, yıllar içinde çevresel ve sanayi kirlilik, iklim değişikliği, küresel ısınma gibi sebeplerle daralma gösteriyorlar. 1996 yılında yapılan araştırmada Marmara Bölgesi sularında bu derinlik 15-40 metre olarak ölçülürken, 2015 yılında yapılan başka bir araştırmada ise ortalama 23,02±5,34 metre olarak görülmüş. 1998 yılı verilerinde Marmara Denizi’ni temsilen İstanbul Boğazı çevresinde öfotik derinliğin 15-21 metre arasında değiştiği, 2000 yılında ise Marmara Denizi’nin ortalama öfotik derinliği 16.3 metre ölçülmüş. 2001 yılında yapılan çalışma ile aktif ışık alan bölgenin ise 15-20 metre arasında değiştiği kayıt altına alınmış.[6]

Sonuç:

Kıyısal bölgelerde seçici özelliği olmayan -yakaladığını bırakmayan, balıkta boy gözetmeyen- ağların kullanımı,

40 metreden daha sığ sularda, her türlü kıyı sürütme ağları ile yapılan avlanma,

Evsel ve endüstriyel kirlilik,

Petrol ve doğal gaz üretimi,

Bilinçsiz turizm,

Kum, çakıl, maden, tuz ve enerji üretimi,

Dolgu alanları ve  tarama gibi daha bir çok aktiviteler, kıyısal bölgeleri ve bu bölgelerdeki deniz canlılarının varlığını tehlikeye atıyor.[7]

AB Ortak Balıkçılık Politikası, FAO Sorumlu Balıkçılık İlkeleri gibi düzenlemeler, deniz canlılarının sürdürülebilirliğini sağlamak için devletlere bir dizi önlemler sunuyor. Bundan tam 18 yıl önce, 2002’de  tüm üye AB devletleri maksimum sürdürülebilir ürün kavramı ile balık stoklarının geleceğini tehlikeye atmadan avlanabilecek maksimum miktarı belirlediler.[8] Nitekim sorumlu balıkçılık ilkesi denizlerdeki su ürünlerini tüketmeden avlamak, işlemek ve değerlendirmeyi hedefler. Bu hedefler doğrultusunda toplam avlanabilir su canlıları kaynakları hesaplanarak, gerektiğinde tekne sayıları sınırlamaları gibi önlemler alınmasını sağlar.[9]

Ülkemizde sorumlu balıkçılık anlayışının uygulanmaması, mevcut sınırlamaların yetersizliği, bilimsel stok tespitine dayalı herhangi bir toplam izin verilebilir av kotası sistemi olmayışı ile yalnızca günü kurtaracak önlemler alınması var olan türleri korumada yetersiz kalmakla birlikte, kaçan hamsiler gibi denizlerimizle özdeşleştirdiğimiz türlerin yok oluş haberlerini de daha sık duyacak gibiyiz.[10] Peki bu yok oluşun karşısında kimler, nasıl duracak?

 

Fotoğraflar: iStock / Dream Company
Kaynakça:

[1] 5/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2020/20)

[2] İstanbul İlindeki Bir Gırgır Teknesinin 2013-2014 Avlanma Sezonundaki Av Miktarı ve Av Kompozisyonunun Belirlenmesi, Yunus Paşaoğlu, Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Avlama Ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı, 2015

[3] Küresel Isınmanın Balıklar Ve Deniz Ekosistemleri Üzerine Etkileri, Figen Esin Kayhan ve Ark., Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi,  Kasım 2015, 31(3), 128-134

[4] Gırgır Avcılığında Avlanma Derinliği AB Standartlarına Yükseltilmelidir, WWF, Ocak 2021

[5] 5/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2020/20)

[6] Türkiye Denizlerinin Biyojeokimyası:Dağılımlar ve Dönüşümler, Ayşen Yılmaz Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü, 2001

[7] Denizlerde Biyolojik Çeşitlilik, Bülent Cihangir, E.Mümtaz Tıraşin, Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İnciraltı-İzmir

[8] Avrupa Birliği Ortak Balıkçılık Politikası ve Karar Alma Mekanizması, Şenel Birceyudum Eman, Ankara 2015, Mayıs

[9] Karadenizde Sorumlu Balıkçılık İlkeleri, TUDAV

[10] Türkiye Denizlerindeki Balık Stoklarının Yönetimi İçin Yeni Bir Kavram:’İhtiyatlı Balıkçılık Yönetimi’, Savas KILIÇ, Yunus Araştırma Bülteni, 2014 (4), 85-97

BÜŞRA SAĞLAM

Tohumdan tabağa tüm serüvenin meraklısı. Kendine yetebilmeyi seven; ekmek, turşu, peynir ve tüm fermente dönüşümlere hayran bir kimyager aşçı, en çok da öğrenci.