Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi, kahveci, gazozcu…
-Melih Cevdet Anday, Şinanay.
Haziran ayı geldi mi bir heyecan alır beni. Çocukluktan kalma bir duygu belki. İçim kıpır kıpır. Tüm yıl iple çektiğim senenin en sevdiğim anı: ada zamanı. Konuyu romantikleştirmek istemem ancak martıların simit peşindeki çığlıkları eşliğinde denizde süzülen vapur güvertesinden güneşin batışını sessizce izlediğim bir cuma akşamında hislerim böyle.
Vapuru sadece bir ulaşım aracı olarak görmek yanlış olur. Ada hikayelerinin en değişmez parçasıdır vapur. Her sabah işe gidenler adalardan ayrılır. Gündüz vakti kadınlar ve çocuklar adaya hakim olur. Sonra akşamüstünün iş kıyafetleriyle dolu gırgır vapurları dönüşü… Kısa bir akşam dondurması ve sohbeti, belki biraz hafif tempoda tembel bir yürüyüş… Ve yine yeniden sabah. Döngü tekrarlanır. Vapur yanaşır, vapur ayrılır. Her biri ayrı bir yolculuk ve dostluk hikayesi.Akşamüstleri iş çıkış saati vapuruna denk gelirseniz, hele bir de vapurun en üst katındaki açık güvertesinde veya arka güvertesinde yer bulursanız, İstanbul’un korna dolu caddelerinden koşarak vapuruna yetişenlerin nasıl soluklandığını, koca bir vapur ailesi olarak neler paylaştığını görebilirsiniz. Adalılar için vapur demek biraz da nostalji demek. Madem köz mısırım elimde, o zaman Burhan Pazarlama’dan balık çekilişlerine giden yolculuğu anlatayım.
Kalkış saatine daha varsa yolculuk öncesi iskelede bekleyen simitçi, hemen yanında duran taze cevizci, az ötede buzlu bademci, biraz daha ileride de mısırcı ile açılışı yapabilirsiniz. Kişisel tercihimi soracak olursanız: “Bana oradan bir köz mısır verir misiniz? Mısır taneleri dişlerime takıla takıla yiyeceğim, koca sene bu mısırı bekledim!” derdim.
“Hanımlar Beyler bu elimde gördüğünüz…” İşte bu ses! Senelerce aynı ses. Adalardaki evlerin çoğunda bu sesin hararetine kapılıp alınan limon sıkacakları, sebze doğrayıcılar, bıçak setleri vardır. Bu ses sayesinde İstanbul’da marketlerde görüp dönüp bakmadığımız ürünlere aniden çok ihtiyacınız olduğunu fark ederdiniz. Adanın yokluğundan mıdır nedir bilmem, Burhan Demircan’ın nam-ı diğer Burhan Pazarlama’nın her sattığı -hatta düz bir kalem bile- çekici olurdu. “Bitti mi bitmedi…” O aletin yetenekleri bitmezdi.
Şamata burada bitmedi; asıl olay balık çekilişi. Genelde erkekler katılır bu çekilişe. Akşamüstü evlerinin yolunu tutan adalılar için en büyük sosyalleşme aktivitelerinden biri budur. Bir kasa dolusu balık, yengeç, karides, ahtapot… Katılımcılardan toplanan -en son bıraktığımda 10 TL – bir ücret karşılığı çekilişe katılıyorsunuz ve ilk ada yani Kınalıada’ya yanaşmadan evvel çekiliş yapılıyor. Kazanan kasayı evine götürüyor. Ama ne heyecan ne gürültü!
Abudaraho’nun- Rumca mumlu balık yumurtası- da talibi çoktur. Resmen seyyar satıcı elinde havyarla gezerdi vapurda. Balık, rakı, meze kültürünün pek tabii yerleşmiş ada balkonlarında taze ekmek, üstü tereyağı ve abudaraho keyfi de başkaydı.
Aile büyüklerim anlatırdı. İstanbul’un üç simge gemisi vardı, hatırlayanlar bilir: Fenerbahçe, Dolmabahçe ve Paşabahçe. “Boğazın bahçeleri” olarak tanımlanırdı bu vapurlar. Tüm adaları dolaşmayan, Kadıköy’e uğramayan adalıların tercih ettiği bu vapurlar, diğer gemilere göre daha büyük ve gösterişliydi. Özellikle lüks mevkii’de Amerikan barında içki ve buzlu badem servisi olurmuş. Yaşım yetmedi, denk gelemedim. Ne büyük keyif!
Çocukluğumda atıştırmalıkları da boldu vapurların. Koni külahların içinde Amerikan fıstıklar, kağıt helva, Osmanlı macun şekeri… Hatta zaman zaman Uludağ’da da karşıma çıkan “aşşşırı kaliteli kestane” şekerci ve pişşşşşmaniyeci. Sesleri hala kulağımda. Vapurdan iner adalarda dolaşırlardı. “Terlikçi, ayakkabı terlik” sloganından sonra “tazeler galeta” nasıl beni uyandırırsa sabahları, akşamüstü de pişmaniyeci, kestane şekercinin sesi yankılanır ada sokaklarında. Şimdilerde hep daha sessiz, daha sakin sokaklar ve vapurlar.
Neyse ki soğuk su, limonata, çay, gazoz, kola, ayran tepsisi hala ortalıkta dolaşıyor. Çay hala aynı el yakan, incecik, küçük çay bardaklarında geliyor ve sen ne kadar “açık olsun” desen de hep bol demli oluyor. Yanına da zorda kalınca aldığım tek kaşarlı, içi hafif boş, sandviç ekmeğinde tost hala bol tereyağlı yoksa margarinli mi? Ortasını yer, kenarlarını martılara atarım.
Vapur deyip geçmemek lazım, burası da biz adalıların bir yaşam alanı. Hızlı, ruhsuz deniz otobüsünün aksine tarih dolu vapurda denizin ortasında süzülerek keyif yapmak her zaman başkadır. Geride kaosu bırakırsın ve kurtarılmış bölgeye doğru yola çıkarsın.
Benim için kara göründü, leziz nostaljik anılarımla noktayı koyuyorum.
Yüzümde gülümseme, karnımda gurultu. Güzel bir yaz olsun!