Cooking Sections’ın son sergisi İklimcil: Mevsimler Sürüklenirken; Tate Britain’da gerçekleşen Salmon: A Red Herring’in ardından Salt Beyoğlu’nda açıldı. Naz Eraslan sergi notlarını paylaştı.
Bugünün gıda altyapısı ve yeme içme alışkanlıklarını, sistemli bir sürekliliği olmayan, art arda yaşanmayan, aralarında bir bağlantı ve tutarlılık bulunmayan yeni kuraklık döngüleri, bozulmuş yağış düzenleri ve kıyı dönüşümleri şekillendiriyor. Bu konudaki projelerinin kapsamını SALT’ın davetiyle genişleten, dünyayı gıda aracılığıyla organize eden sistemleri inceleyen Londra merkezli mekansal uygulayıcılar ikilisi, Cooking Sections: Daniel Fernández Pascual ve Alon Schwabe, bir zamanların mevsimlerine, haritadan silinen bölgelere ve geleceği meçhul kıyılara doğru bir yolculuk sunuyor.
22 Ağustos 2021 tarihine kadar SALT Beyoğlu’nda ziyaretçilerini bekleyen İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken sergisi, insan faaliyetleri iklimleri değiştirirken nasıl beslenilmesi gerektiğini inceliyor. Cooking Sections ikilisi ile birlikte hazırlanan sergi, aynı zamanda iş birliklerine dayalı bir kamu programı olarak hayata geçiyor. Mevsimler sürüklenirken ve bütün canlıların metabolizması altüst olurken bu “yeni maddesel ortam”ın içinden geçen insan bedeninin devamlılığı ve yakın geleceğin olasılıkları üzerine öngörüler geliştirmeye çalışıyor.
Etçil, hepçil, vejeteryan ya da vegan beslenmeden farklı biçimde, İKLİMCİL kavramının bir ürünün içerdiklerinden ziyade, gıda üretimi ve tüketiminin seyrini etkileyen alışılmadık mevsim koşulları ve iklim olaylarıyla ilişkisi üzerinden tanımlandığı sergide, belirmekte olan yeni mevsimleri özellikleriyle görünür kılmaya yönelik seçili vaka araştırmaları bir araya getiriliyor. Cooking Sections’ın bu proje için ürettiği beş işten meydana gelen İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken, SALT Beyoğlu’nun giriş mekanı Forum’u, Anadolu’daki büyük kuraklık ve kıtlıklara kanıt niteliğinde materyallerle “protez bir orman”a dönüştüren Weathered (Perişan Eden Hava) ile sizleri karşılıyor. Modern meteoroloji öncesinde, iklime, havaya dair kayıtlara nasıl ulaşılır fikrinden yola çıkılan enstalasyonu incelerken, bulundukları yerin iklimine dair hikayeler anlatan fosil örnekleri, keresteler, şiir ve gazete sayfaları karşınıza çıkıyor. İklime dair resmi kayıtların tutulmadığı dönemlerdeki gazete sayfalarını okurken insanların iklimdeki dönüşümle nasıl başa çıktığı veya çıkamadığına dair yorumlarda bulunabiliyor. Piyasada en yaygın bulunan kerestelik ağaçlardan gürgen ve çam, yoğun olarak tek bir ürünün yetiştirilmesi üzerine kurulu bir düzenin toprak erozyonu ve orman yangınlarında artışlara neden olabileceğini hatırlatmak ve değişen iklimin bir parçası olarak görülmek üzere protez ormana yerleştirilmiş. Bu ağaçların, ileride, günümüz iklimine dair merakları gidermek üzere birer zaman kapsülü değeri taşıdığını bilmek ise ilginç bir his yaratıyor.
SALT Beyoğlu’nun ikinci katında yer alan Unicum (Yegâne), binlerce yıllık bir fenomenden yola çıkarak su sıcaklığı ve tuzluluk oranındaki değişimlerin mevcut türlerin göç etmesine ve beklenmedik habitatların ortaya çıkmasına yol açtığı Karadeniz’in Akdenizleşmesi meselesini irdeliyor. Serginin bu bölümünde, üzerine hayvan figürleri işlenmiş el dokuması bir halı, odaya boylu boyunca serilmiş bir şekilde sizi karşılarken, odaya girdiğiniz an halının iki ucuna yerleştirilmiş hoparlörlerden gelen kuş seslerini duymak, sahte bir doğanın ortasındaymışsınız hissini yaratıyor. Duyduğunuz sesler ise, aslında Karadeniz’in Akdenizleşmesi ve bu süreçte değişen tür çeşitliliğine dair Yunus ve Deniz adlı iki kuşun kendi aralarında gerçekleştirdiği, acı geleceğimizi aktaran bir sohbet. Bugün eğer pandemi koşulları devam etmiyor olsaydı, İki Islık Arasındaki Sohbeti, halk arasında kuş dili olarak ifade edilen ıslık dili konuşularak, Giresun’un Kuşköy köyünden gelecek isimlerin gerçekleştireceği canlı bir performans olarak dinlemek mümkün olacaktı.
Serginin devamında karşınıza çıkan Traces of Escapees (Kaçakların İzinde), balık çiftliklerinin neden olduğu kirlilik ve deniz canlılarının uğradığı genetik erozyona dikkat çekmeyi amaçlıyor. Toplu halde kaçan veya ölen balık sürülerinin izine düşen çalışma, endüstriyel su ürünleri yetiştiriciliğinde verimlilik sağlamak için piyasada yer alan satışa en uygun balıkların yapay yollarla üretilirken kimyasal madde ve atıkların deniz sularına karışıyor olmasının yarattığı acı tabloyu gözler önüne seriyor. Sergi kapsamında, çiftlik balıkları ile ilişkimiz incelenirken, deniz yaşamının erozyona uğraması ve balık çiftliklerinin sayısının giderek artması karşısında, Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) ile iş birliği kurularak profesyonel aşçılık eğitimi alan öğrencilerin kıyıların daha temiz kullanımına katkı sağlayabilecek iklimcil reçeteler geliştirmeleri teşvik ediliyor.
Sergide yer alan bir diğer enstalasyon, The Lasting Pond (Kalıcı Gölet), mandaların gündelik güzergâhlarını takip ederek İstanbul çevresindeki sulak alanların nasıl azaldığına bakarken, Kanal İstanbul gibi geniş çaplı inşaat projeleriyle gündeme gelen İstanbul’un kuzey bölgesinde yaşayan mandaların geleceğine dair tehlikeyi bizlerle paylaşıyor. Serginin hazırlık aşamasında, bölgedeki çobanlarla iletişime geçilerek mandaların gezdiği rotalarda yürüyüşler yapılıyor ve çobanların işlerini yakından gözlemleme şansı elde ediliyor. Aynı bölgede mandalar için sulak bir alan oluşturularak o bölgeden elde edilen çamurlarla 1000 adet sütlaç ve yoğurt kasesi, seramik sanatçısı Başak Gökalsın’la birlikte üretiliyor. Kalıcı Gölet kapsamında üretilen bu kaseler, taze kaymak ve sütlaç yapımında vazgeçilmez bir malzeme olan yağlı manda sütü üretiminin ve manda çobanlığının tanıtımını yapmak üzere İstanbul’un çamurlu sularına uzanan bir köprü gibi SALT Beyoğlu’nda konumlanıyor. Sergi kapsamında, ürünlerinde manda sütü kullanan Hacı Hasan Fehmi Özsüt Muhallebicisi ve Barbaros Yoğurtçusu ile iş birliği yapılarak manda sütü tüketimine ve yerel üretime dikkatin çekilmesi amaçlanıyor.
Serginin son işi olan, toprak ve doğurganlık hikâyelerine atıfta bulunan Exhausted (Kurak Topraklar) ise, kısırlık krizini irdelemek üzere, Neolitik Çağ’ın Bereketli Hilal bölgesinden tüp bebek turizminin patladığı günümüz İstanbul’una uzanıyor. Kronolojik olmayan bir düzende sergilenen “yerleşik hayat ve evcilleştirilen mahsul laboratuvarı” seçkisinde yer alan materyaller iktidar, dişilik ve bollukla özdeştirilen bereket tanrıçaları ve verimli toprakların nasıl yüceltildiğini gösteren çeşitli tarihsel dönemlere gönderme yapıyor. Aynı zamanda, seçkiye karşılık, kurak topraklar, kontrollü üreme kayıtları, laboratuvar ortamında verimi artırılmış tohumlar, suni gübreler gibi insanların “medenileştirilmesi” ile ilgili anlatılar da yer alıyor. Böylece, Kurak Topraklar çalışması, bereketli denilen bir coğrafya ile aynı coğrafyada öncülüğünü sürdüren tüp bebek tedavisi arasındaki çelişkiyi gözler önüne seriyor. Çalışmayı incelerken karşınıza geçmişte Diyarbakır Karpuz Festival’inde derece almış karpuzların görselleri çıkıyor. Karpuz mevsimi geldiğinde ise, bu senenin Diyarbakır Karpuz Festivali’nden en büyük karpuz ödülü ile ayrılacak; leziz, sulu ve kocaman formunu güvercin gübresine borçlu olan karpuzun, diğer görseller ile çalışma kapsamında sergilenmesi planlanıyor.
SALT’tan Meriç Öner ve Onur Yıldız tarafından programlanan İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken, kurumun 2018’de başlattığı Sohbetler serisinin üçüncü sergisi olarak ziyaretçilerini bekliyor.