DÜNYA GIDA PROGRAMI: MUTFAKTA UMUT VAR

Kriz halinde yaşıyoruz. Sağlık krizi, doğal afetler, ekonomik kriz, yerel çatışmalar, iklim krizi ve bütün bunların nihai sonucu olarak gıda krizi. Dünya Gıda Programı kurulduğu 1961 yılından itibaren gıda kriziyle mücadele etmeye, gıda güvenliğini sağlayarak dünyada yaşayan herkesin besin değeri yüksek gıdaya ulaşması için çaba sarfediyor. Geçtiğimiz 10 yılda kriz kelimesi günlük olarak kullandığımız bir kelimeye dönüşürken, Dünya Gıda Programı’nın iş yükü ve çabası da katlandı. Nitekim gösterdikleri bu çaba geçtiğimiz ay Nobel Barış Ödülü’yle taçlandırıldı. Yine de tek bir insanın dahi aç olmaması bütün ödüllerden daha değerli.

Dünya Gıda Programı’nın bugün Türkiye’de yaptıklarını, WFP Geçim Kaynakları ve Marmara Bölge Sorumlusu Verda Yüceer’le, Dünya Gıda Programı’nın uyguladığı Mutfakta Umut Var projesini ise projenin teknik danışmanı Şef Yalçın İnam’la konuştuk.

Dünya Gıda Programı tarafından Türkiye’de yürütülen Mutfakta Umut Var projesinden bir enstantane. Fotoğraf: Suraj Sharma.

Dünya Gıda Programı (WFP) geçtiğimiz günlerde Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Bu ödülün Türkiye ve dünyadaki yansımaları nasıl oldu?

Verda: WFP, dünyanın en büyük insani yardım kuruluşu ve bizler daha çok gıda güvenliği üzerine çalışıyoruz. Günümüzde 86 ülkede gıda güvenliği üzerine, beslenme, gıda desteği ve kriz anlarında anında müdahale edecek şekilde çalışıyoruz. Özellikle Ortadoğu’da, Yemen’de ciddi bir mücadele yürütüyoruz. Mülteci krizlerinde gıdaya ulaşım üzerine emek harcıyoruz. Tam da bu zamanda covid-19 ile birlikte “açlık pandemisi” dediğimiz bir meseleyle karşı karşıyayız. Özellikle Sahra altı Afrika’da, örneğin Nijer’de akut açlıkla boğuşan nüfusun sayısı çok arttı ve daha da kötüleşebileceği yönünde tahminler yapılıyor. WFP’nin işte bu dönemde Nobel’i alması, uğraştığımız bütün bu meselelerin görünür olması bakımından çok önemli. Küresel olarak bakışların açlık ve gıda güvensizliği sorununa çevrilmesine neden oldu. Bu nedenle bu ödülün alınması açlıkla çatışmaların ve tabi barışın nasıl ilişkili olduğunu gösterdi. Onur duyuyoruz ve birlikte çalıştığımız hükümet ve yerel partnerlerimiz sayesinde aldığımız bir ödül olduğunu düşünüyoruz.

Gıda Güvensizliğini WFP olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Verda: Gıda güvensizliği, besin değeri yüksek gıdaya erişememe durumuna verilen isimdir. Dünya üzerinde 1 milyar 900 milyon insan şu anda besin değeri yüksek gıdaya ulaşamıyor. Bu durumu yalnızca dünyanın bize çok uzak gelen bir ülkesinde de görmüyoruz. Artık dünyanın her yerinde gıda güvensizliği var. Covid-19 ve ekonomik krizin etkisiyle en gelişmiş ülkelerde bile besin değeri yüksek gıdaya erişememe, gıda güvensizliği ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

WFP Türkiye’den bahsedersek; Türkiye’de çalışmalarınıza nasıl başladınız?

Verda: 2015 yılında mülteci kamplarıyla birlikte Türkiye’de projeler yürütmeye başladık. Nitekim bu çalışmalarımızdan bazıları hala devam etmekte. Önceleri mültecilere gıda desteği veriyorduk. 2016 yılı itibariyle kamp dışında yaşayan mülteciler için de çalışma başlattık. Avrupa Birliği fonunun yanı sıra, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Türk Kızılay’ı ile birlikte uygulanan Sosyal Uyum Yardım programı Türkiye’de ikamet eden mültecilere belli kriterler çerçevesinde yapılan nakdi yardımı içeriyordu. 2016’da başladığımız bu programı Nisan 2020 itibariyle Türk Kızılay’ı ile Uluslararası Kızılhaç’a devrettik.

Peki ya bugün hangi projeler devam ediyor?

Verda: Şu anda üzerinde çalıştığımız en önemli proje 2019 yılında başlattığımız Mutfakta Umut Var. Projeyi Millî Eğitim Bakanlığı ve İş-Kur ile imzaladığımız protokoller çerçevesinde uyguluyoruz. Proje Türkiye’de nitelikli aşçı çırağı yetiştirmeyi amaçlıyor. Katılımcılar arasında hem Türkiye vatandaşları hem de mülteciler var. Seçilen 18-45 yaş arası gençleri yeme-içme sektörüne nitelikli çalışan olarak yetiştiriyoruz. Doğrudan nakit vermek yerine bireyleri eğitimle iş piyasasına kazandırıp kendi maaşlarını kendilerinin kazanmaları için destek olmaya çalışıyoruz. Bir anlamda balık tutmayı öğretiyoruz.

Mutfakta Umut Var bir yandan katılımcılarını yeme-içme sektörüne nitelikli eleman olacak şekilde yetiştirirken, bir yandan da bir sosyal uyum projesi olma özelliği taşıyor. Fotoğraflar: Suraj Sharma

Mutfakta Umut Var projesini detaylandırır mısınız?

Verda: Mutfakta Umut Var, MEB ile uyguladığımız ilk proje. MEB’in Turizm Meslek Liselerinin yeme içme bölümlerine mutfak ekipman desteği veriyoruz ve bu okullarda üç aylık mesleki teknik eğitim veriyoruz. Bu üç aylık mesleki eğitimin 178 saati MEB’in Hayat Boyu Öğrenme Kurumları’nın standart aşçı çıraklığı müfredatı. Müfredata ek olarak projenin teknik danışmanı Yalçın İnam ile Ebru Baybara Demir öncülüğünde 62 saatlik bir de ek modül yazıldı. Kısaca, toplamda 240 saatlik teknik mesleki eğitim veriyoruz. Sonrasında, yine Yalçın ve Ebru Şeflerin rehberliği ve  İŞKUR’la iş birliği içerisinde mezunlarımızı restoranlara ve otellere yerleştiriyoruz.

Biraz da projenin teknik danışmanı olarak Yalçın Şef’e soralım. Şimdiye dek kaç öğrenciniz oldu?

Yalçın: 350’ye yakın öğrencimiz mezun oldu; sertifikalarını aldılar bile. Şimdi bu ay başlayacak yeni döneme hazırlanıyoruz. . Maalesef ilk dönemimizin henüz birinci ayındayken covid-19 krizini yaşadık. Elimizden gelen en hızlı şekilde yeni eğitim pratiklerine adapte olmaya çalıştık. Karantina uygulamalarının ikinci gününde başucu kaynağı olarak bir dosya hazırladık. Yeni bir online müfredat hazırlayana kadar öğrencilerimize belirli bir birikim aşılamak istedik. Hangi sosyal mecraları takip edip, hangi kitapların okunması gerektiği üzerine çalıştık. Sonrasında derhal online müfredat üzerine çalışmaya başladık. Her konu için bir şef gönüllü oldu. Murat Deniz Temel, Yaren Çarpar, Umut Karakuş, Bora Korkmaz, Can Aras, Ali ve Buse Dövenci, Denizhan Dağdelen, Burak Zafer Sırmaçekici, Hiromi Ohama, Sinan Budeyri, Emircan Gencer, Claudio Chinali, Efe Çakıroğlu, Emircan Canatar, Cihan Demirtaş ve isimlerini sayamadığım birçok gönüllü şef ellerini taşın altına koydular. Şefleri mobilize ederek YouTube’da Mutfakta Umut Var’ın eğitim kanalını[1] açtık. Tabi katılımcılarımıza internet desteği de sağladık. Hem Suriyeli hem Türkiyeli katılımcılarımız olduğu için derslere Arapça altyazı da ekledik.

 

 

Pandemi döneminde mezunlarınızı restoranlara ya da otellere yerleştirebildiniz mi?

Verda:  Aslında üç aylık eğitim sonunda mezunlarımızın restoranlarda staja başlamaları gerekiyordu; fakat restoranlar kapalıydı. Biz de o dönem belediye ve kaymakamlıklar ile bir aşevi projesi geliştirdik. Tam da covid-19 nedeniyle sıcak yemek desteğine ihtiyaç vardı. Alman Kalkınma Ajansı ve Uluslararası Göç Örgütü iş birliğinde 8 ilde üç ay süren bir aşevi projesi başlattık ve mezunlarımızı bazı illerde aşevlerine yerleştirdik. Sonra zaten restoranlar açıldı ve diğer katılımcılarımız restoranlara yerleşmeye başladılar.

Hangi restoranlara yerleşti öğrencileriniz?

Yalçın: Birkaç örnek vermek gerekirse İstanbul’da Gasto Nişantaşı’nda, Markus Prime Ribs Society’de, Meg Bebek’te, Mabou Pera’da, Isola Bomonti’de, TRC American Diner’da, Muutto’da; İzmir’de 360 İzmir’de, Kent A.Ş.’de, LM Kültür’de, Big Chefs’te; Adana’da ise Füme Şarküteri’de, Maki Restaurant’ta staj yapan, hatta sonrasında işe başlayan arkadaşlarımız oldu. Covid-19 krizine rağmen 350 civarında öğrencimizin 47 tanesi iş teklifi aldı. Yavaş yavaş herkes yerleşmeye başlıyor. Sektörden de olumlu geri dönüşler alıyoruz. Öğrencilerimizin işlerinde ne kadar iyi olduğundan bahsediliyor ve bu bizi mutlu ediyor.

Programa dahil olmak için başvuru süreci nasıl ilerliyor?

Yalçın: Çok yoğun bir başvuru var. Örneğin sadece Şanlıurfa’dan iki binin üzerinde başvuru aldık ve kapasitemiz her sınıf için sadece 30 kişi. Mülakat süreciyle programa dahil edeceğimiz kişileri ince eleyip sık dokuyoruz.

Mülakatta aradığınız özellikler ne?

Yalçın: Öncelikle motivasyon bizim için en önemli kriter. Sonrasında az da olsa sektörde çalışmış kişilerle çalışmak istiyoruz. Yeme-içme sektöründe çalışmak yoğun emek ve dayanıklılık istiyor. İncelediğimizde, bu sektöre eğitimle katılan öğrencilerin yüzde 40’ı işi bırakıyorlar. Biz sürdürülebilir bir yapı kurmak istediğimiz için riski en aza indirmeye çalışıyoruz. Bunlara ek olarak bir de yaş ortalamamız var. 18-45 yaş aralığındaki başvuru sahiplerinin arasından seçmeye çalışıyoruz. Bu proje bir istihdam projesi olmasının yanında aynı zamanda bir sosyal uyum projesi. Katılımcıların yarısı Suriyeli yarısı Türkiyeli; yarısı kadın, yarısı erkek.

Mutfakta Umut Var projesi katılımcıların yarısı Suriyeli, yarısı Türkiyeli; yarısı kadın, yarısı erkek. Fotoğraf: Suraj Sharma

Bu durumda dersler hem Türkçe, hem Arapça olarak mı ilerliyor?

Yalçın: Dersler sadece Türkçe. Katılımcılarımızın Türkçe seviyeleri genellikle iyi. Olmayanları da önce Türkçe kursuna yönlendirip bir sonraki dönemlere dahil ediyoruz.

Gıda güvenliğinden bahsediyoruz; ancak bir yandan da gıda israfı ciddi boyutlarda. Bununla ilgili çalışmalarınız var mı?

Verda: Burada bu konuya değinmek çok önemli. Dünyada 1 milyar 900 milyon insan gıda güvensizliği yaşıyor; fakat dünyadaki tüm gıdanın yaklaşık üçte biri, yaklaşık 1 trilyon Euro değerinde gıda israf ediliyor. Söz konusu miktar, her geçen saniye altı kamyon gıdanın israfına denk geliyor. Türkiye’de şu an bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor; örneğin ekmek üzerinden devam edilen kampanyalar yapıldı. Gıda israfına dair farklı girişimler dünyada da var. İsraf konusunda da bireysel aksiyondan başlayarak alabileceğimiz birçok önlem var.

Bunlar neler mesela?

Verda: Daha markete ulaşmadan oluşan ciddi bir gıda kaybıyla karşı karşıyayız. Kötü hava, işleme sorunları, aşırı üretim ve istikrarsız pazarlar markete ulaşmadan çok önce gıda kaybına neden olurken; aşırı satın alma, kötü planlama ve etiketler üzerindeki kafa karışıklığı, marketlerde ve evlerde gıda israfına neden oluyor. Bu gıdalara muhtaç milyarlarca insan varken yapılan israfın boyutunu gözünüzün önüne getirin. WFP olarak biz de “Daha Taze” isimli bir mobil uygulama ile ortaklaşa yeni bir proje başlatıyoruz. Bir örnekle anlatıyım: Diyelim ki bir restoran günde 10 sandviç üretiyor ve tanesini 10 liradan satıyor. Bunlardan beş tanesini satamadı ve elinde kaldı. Restoran Bu beş sandviçi 5’er liradan satışa çıkarıyor. Bunların dördünü satıp bir tanesini de bağış olarak belediyelerin gıda bankalarına ve aşevlerine ulaştırıyor. Böylece hem gıda israfını önlüyor, hem de sandviçler ihtiyaç sahiplerine gidiyor.

Hem Türkiye’de, hem de küresel gıda güvenliği konusunu göz önünde bulundurarak WFP olarak bundan sonraki 10 seneye dair öngörülerinizi paylaşır mısınız?

Verda: Türkiye gıda israfı konusunu odağına koymuş durumda. Hem ulusal, hem de yerel otoriteler tarafından bu konuda çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Ne yazık ki; gıda güvenliği iklim değişikliğinin etkileriyle küresel bir sorun olmaya devam edecek ve bununla mücadele için küresel çabaya ihtiyaç var. Dünya Gıda Programı olarak bu konuda yerel ortaklarımızı desteklemek için buradayız.

Sorularımızı cevapladığınız için çok teşekkür ederiz.
Fotoğraflar: Melissa Loukieh
Notlar:

[1] https://www.youtube.com/channel/UCalGKvOQaytqOah_guZD2xA

Kapak Fotoğrafı: Suraj Sharma; Dünya Gıda Programı için.
Tüm fotoğraflar: Dünya Gıda Programı Türkiye’nin izniyle yayınlanmıştır.